IŞİD’i önce sınırlamak ve ardından etkisiz hale getirmek amacıyla siyasi hedef belirleme, koalisyon kurma, strateji oluşturma ve askeri güç toparlama süreci devam ediyor.
Bunun anlamı; sınırımızın öte yakasında, karmaşık ilişkiler ağına sahip bir aktöre karşı, uzun yıllar sürecek asimetrik bir mücadeleye tanıklık edeceğiz demektir. Herkes için sabrın, siyasi aklın, askeri yeteneklerin ve liderliğin sergileneceği ilginç bir tecrübe olacak.
Bütün bu gelişmeler, Türkiye’nin de bir dizi soruya cevap bulmasını gerektirecek. Politik, güvenlik, insani ve ekonomik yönleriyle.
Politik boyut
ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e geniş bir alanda ve derinleşerek odaklanması, yeni ve önemli gelişmelerin habercisidir. Özellikle müdahalenin Suriye’yi içine alma ihtimali soruna yeni bir boyut katarken, bölgedeki siyasi ve güvenlik tablosunu da derinden etkileyecektir.
Bu bağlamda müdahale, sadece IŞİD’in geleceğini değil, birinci halkada, Irak ve Suriye’nin geleceğini de etkileyecektir.
IŞİD, daha şimdiden, Irak hükümetinin kuruluşunda katalizör rolü oynarken, Kürtlerin bir defa daha sempati ve güç toplamasına imkân sağladı. Öte yandan İran’ın oyuna daha aktif girmesine de fırsat verdi.
İran’ın dönüşü
İran, jeopolitik avantaj ve tarihi tecrübelerini kullanarak Iraklı Kürtleri Türkiye’ye/Batı’ya kaptırmamaya özen gösteriyor. Bağdat’ta Şii hükümetle zayıf da olsa bağlarını muhafaza etmelerine önayak oluyor. Bu bağlamda, Batılı ülkelerin uzun uzun tartışmasını beklemeden, fırsatı değerlendirerek IŞİD tehlikesine karşı peşmergeyi silahlandıran ilk ülke unvanını kaptı.
Öte yandan, müttefiki Esat da, IŞİD sorununu fırsata çevirmenin eşiğine gelmiş görünüyor. İran’ın ve Esad’ın rolü artarken, Sünni Araplar parçalanmış olarak kaybeden tarafı temsil etmeye aday gibi görünüyorlar. Sünni Araplar radikalizmin temsilcisi olurken, Şiiler Batı’da sempati kazanmaya başladılar.
İkinci halkada yer alan Katar ve Suudi Arabistan’ın kendilerini hızla yeniden konumlandırmaları sürpriz değil. Elbette bölgedeki gelişmeleri sessizce izleyen, Ukrayna işlerini Suriye sorunuyla birlikte ele alan Rusya’yı da unutmamak gerekir.
Yukarıdaki tablo Türkiye’nin de hızla bir yol ayrımına geldiğini ve önemli kararların arifesinde olduğunu göstermektedir. Gerek koalisyon kurma ve müdahale sürecinde gerek IŞİD’in etkisiz hale getirilmesinin ardından, Türkiye, müttefikleri ile ilişkilerini gözden geçirerek, yeni siyasi tabloya uyum sağlamak zorunda kalabilir.
PKK sorununa siyasi yansıma
IŞİD’e müdahalenin PKK sorunu üzerinde şimdiden öngörülmeyen siyasi etkileri olacaktır. Çözüm sürecinin başlangıç koşulları hızla değişiyor.
Öcalan’ın “terörist başı” sıfatı öngörülenden daha hızlı ve kontrol dışı biçimde değişime uğruyor. Cesaretlenen PKK, doğal olarak talepler listesini uzatırken, çıtayı da yükseltebilir.
Öte yandan, koalisyonun bazı üyeleri, IŞİD’le çatışmanın PKK’nın rolünün ve statüsünü değiştirdiği argümanıyla hükümeti zorlayacak tutum geliştirebilir. PKK konusunda dizginleri tekrar ele almak için farklı bir yola girebilirler.
Yeni Başbakan Davutoğlu’nun hızla karar vermesi gereken uzunca bir sorunlar listesi var. Listenin başında da sadece PKK değil, IŞİD’e müdahalenin askeri sonuçları ve Türkiye’nin güvenliğine etkileri de var. Bu konuya da yakından bakmak gerekiyor.