Pazar günü, İran medyası sınır muhafızlarının Türkiye sınırına yakın bir bölgede PJAK militanları tarafından pusuya düşürüldüklerini, çıkan çatışmada iki subayın hayatını kaybettiğini, beş erin de yaralandığını açıkladı. Sınır muhafızlarından sorumlu general yaptığı açıklamada saldırganların Türkiye’den girdiğini ve sınırı koruma sorumluluğundan söz ederek suçlamada bulundu. Ardından da benzeri eylemlere sert cevap vereceklerini açıkladı.
Eğer, söz konusu çatışma “tesadüfen” yaşanmamış ise önümüzdeki günlerde eski bir hikâyenin yeni versiyonunun gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Özellikle Türkiye ve İran’ın PKK sorununa yeni yaklaşımları, konunun uluslararası boyutunun ne yönde gelişeceği ana tema olacaktır. Muhtemel gelişmeleri sağlıklı biçimde öngörebilmenin yolu, geçmişi hatırlamak, İran’ın PKK ve benzeri konuları yönetme kapasitesi ve kültürünü göz önünde bulundurmakla mümkündür.
İran’ın vatandaşı Kürtlerle sorunu yüzyıldan daha eskidir. Ancak Kürtler ister PKK, ister Barzani, isterse Talabani kontrolünde olsun, İran için bir beka sorunu olmamıştır. Sadece can sıkıcı ama yönetilebilir bir sorun olarak görülmüştür. Bu, Kürt nüfusun azlığı, merkezden uzak coğrafyası ve İran siyasal kültürünün de bir sonucudur.
İran’ın PKK ile ilişkilerinin seyri geniş bir yelpazede ve iniş çıkışlarla doludur. İlişki, ittifaktan çatışmaya, ateşkesten idama kadar farklılıklar gösterir.
İslam Devrimi’nden kısa süre sonra, 1982’de, Esad rejiminin önayak olmasıyla İran PKK ile iş tutmaya başladı. Örgütün 1986’da kayıplarının artması, Irak sınırını kullanamaması krize yol açınca, İran PKK’ya yardım elini uzattı. Türkiye-İran sınırını açtı. Bu sayede örgüt militanları Tunceli’ye kadar ulaştı. İran, Irak savaşının bitmesinin ardından PKK’ya yardımlarını azalttı. Ancak Soğuk Savaş’ın bitmesiyle ilişkiler tekrar güçlendi. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgaliyle ilişkilerin niteliği değişmeye başladı. PKK, bölgedeki gelişmelere uygun yeni bir yapılanmaya giderek İran’daki PKK varlığını PEJAK adı altında toparlarken, ABD’nin hoşuna gidecek biçimde İran’la çatışmaya başladı. Yeni çatışmacı ilişki 2011’e kadar sürdü.
Tarihi tecrübeler, bugünkü bölgesel gelişmelerin PKK-İran ilişkilerinin değişme zamanın geldiğine işaret ediyor. Değişimi zorlayan gelişmeleri iki başlık altında sınıflandırabiliriz. İlk olarak, siyasi alandan söz edebiliriz. ABD’nin PKK ile yakınlaşması, İran’ın ABD ve İsrail tarafından hedef tahtasına koyulması örgüte pozisyon değiştirmeyi dayatıyor. Batı kamuoyunu etkilemek, ilişkilerini güçlendirmek, muhtemel gelişmelerden pay almak isteyen PKK’nın İran’la kontrollü bir çatışmaya girmesi sürpriz olmaz.
İkinci neden, askeri gerekliliktir. Bugün PKK için Türkiye ve İran tali, Suriye ve Irak asli askeri faaliyet alanıdır. Bu sınıflandırma PKK’nın eylem tipi, ölçek ve yoğunluğu üzerinde belirleyicidir. Sonuç olarak PKK, tali bölgelerde az sayıda teröristle mümkün olduğunca meşgul edici eylemler yapmalıdır.
Ancak, Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırında fiziki kontrollerini artırması geçişleri zorlaştırmakta bazı bölgelerde örgütü açık hedef haline getirmektedir. Öte yandan, ABD’nin Irak ve Suriye “sınırını kullanmayı azalt/ertele ricaları” örgütü İran sınırına yöneltmektedir.
Irak ve Suriye’deki gelişmelerin içinde olan, ABD-PKK ilişkilerini yakından izleyen İran, güçlenen ve ilişki ağlarını genişleten PKK’dan kendi hissesine de bazı olumsuzlukların düşeceğini biliyor. Sonuçta bölgede İran ile PKK arasındaki ilişkilerin karakterini yeniden biçimlendirecek çok sayıda gelişme ve emare var. Bunu izlemesi, risk ve fırsatları görmesi gerekenlerden birisinin de Türkiye olduğu açık.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024