Etnik bir sorununuz var ve bunu kalıcı bir barışla sonlandırmak istiyorsanız, günün sonunda memlekete uygun gördüğünüz “siyasi bir tablo” çizmeniz ve bunun için de meşakkatli bir sürece katlanmanız gerekiyor.
Meşakkatten kastımız, çözüm süreci uzadıkça, yönetilmesinin daha da zor olacağıdır. Bu, konuyla ilgilenen herkesin paylaştığı bir gerçek. Hele Ortadoğu gibi sürprizlerle dolu bir bölgede yaşıyor iseniz bu kuralı asla göz ardı etmemelisiniz.
Nitekim hükümetin PKK ile başlattığı “çözüm sürecini” kuşatan dünya içeride ve dışarıda hızla değişiyor ve değişmeye devam edecek gibi görünüyor. Bu çerçevede aktörlerin, sorunların sayısı, başlangıç pozisyonları, hesap ve istekleri de değişiyor.
Değişim
Arap Baharı’nın tetiklediği Suriye iç savaşı, bunun canlı örneklerinden biri. İç savaş, bölgesel dengeleri, oyuncuları ve ilişkileri kökten değiştirdi. Bu değişiklik “çözüm sürecini” de etkiledi.
Zaten kırılgan olan Irak, Suriye krizinin çekim alanına da girince, IŞİD gibi “küresel” bir olgunun taban bulmasına ve güçlenmesine imkân sağladı. IŞİD’in yarattığı tehdit, etki ve dalgalanma “çözüm sürecini” de vurdu. PKK bu süreçten kendisinin bile ummadığı yeni avantajlar elde etti.
PKK’nın uluslararası görünürlüğü ve meşruiyeti arttı. Yeni müttefikler ittifaklar buldu. Merkezi otoritelerin çökmüş olması nedeniyle de daha fazla imkâna kavuştu. Bütün bunlar, PKK cephesinin çıtayı yükseltmesine ve acele etmesine neden oluyor.
Hükümetin zorlukları
Bölgedeki gelişmelerin hükümetin elini zayıflattığını görebiliyoruz. Hükümeti zorlayan en önemli konu, “çözüm sürecinin” karakterinin değişmesinin yanı sıra, yeni sorunlar ve süreçlerin zuhur etmesi.
Yakın zamana kadar “çözüm süreci”, sadece devletle-PKK arasında ki ilişkiyi yönetmeye sorunları çözmeye odaklanmıştı. Ancak, Suriye ve Irak’taki gelişmeler bu yelpazeyi genişletti. Artık yönetilmesi gereken çok sayıda sorun ve üretilmesi gereken“çözüm süreçleri” var.
Bu süreçler beş temel sorun alanına cevap vermeli. Birincisi, meşru otorite olmak isteyen PKK ile devlet arsındaki otorite dağılımının ve ilişkinin nasıl olacağıdır. Temel soru, “nasıl bir model, bu ilişkiyi çatışma ortamından çıkartır” a odaklanmalıdır.
İkincisi, otorite paylaşımı sonrası devletle İslami duyarlılıkları yüksek Kürt gruplar arasındaki ilişki biçimi nasıl olacaktır. Bazı alanların PKK’ya terk edilmesi devletle bu gruplar arasındaki ilişkiyi nasıl etkiler?
Üçüncüsü, PKK bazı alanlarda, meşru gayri meşru, otorite haline geldiğinde İslamcı gruplarla ilişkileri ne ve nasıl olacaktır?
Dördüncüsü, etnik kimlik geçişlerinin ve birlikteliğin yaşandığı coğrafi bölgelerde gruplar arası ilişkiler nasıl olacaktır? Örneğin, Kürt-Türk ya da Suriye sınır bölgelerinde Kürt-Arap ilişkileri nasıl olacaktır?
Cevap verilmesi gereken beşinci soru şudur: İşin içine mezhep farklılığı da girdiğinde bütün bunlar nasıl yönetilecektir?
Çatışmaların çözümünde birinci kural “hiçbir süreç ve varılacak siyasi tablo”nun diğerlerine benzemez olmasıdır. Bu nedenle hikâyeye başlarken, İngiltere ve IRA örneğinden yola çıkmak pek işe yaramayabilir. Tecrübeleri paylaşabilirsiniz ama aynı yöntemler benzer sonuçlar vermeyecektir.