Suriye konusu gündemi o kadar çok işgal ediyor ki güneydeki diğer komşumuz Irak’ı gözden kaçırıyoruz. Oysa Irak, son günlerde yine şiddet sarmalına girmiş durumda. Bu defa farklı nedenlerden dolayı halk sokağa çıktı. Ekonomik zorluklar, yolsuzluk, hırsızlık, ayrımcılık, adam kayırmacılık, mezhepçilik, etnik ayrımcılık şikâyetlerin başında geliyor. Güvenlik güçleri ile sıradan halk çatışmaya devam ediyor. Hükümeti protestolar sürüyor. Ne yazık ki Irak, şiddet ve ölüm sarmalından kırk yıldır bir türlü çıkamıyor.
Bir süre önce, BBC’de kısa bir video röportajı izledim. Altmışlarında bir kadın, Musul’da yürütülen operasyonları kastederek, “Ben hayatımda böyle savaş görmedim” dedi. Önce bu sözlere bir anlam veremedim. Sonra düşündüm, sıradan bir insan hayatında kaç savaş görebilir ki? Evet, Irak, tam kırk yıldır, farklı karakterde süregiden savaşlar zincirinin içinde debelenip duruyor. Bir toplum böylesine kanlı, kaotik, enerjisini tüketen bir hayata ne kadar, nereye kadar tahammül edebilir ki? Bu durum öfke, nefret, radikalizm ve çaresizlikten başka ne üretebilir ki?
Iraklı kadının tanıklığının ilk sırasında ülkesinin İran’la giriştiği savaş vardı. Bu simetrik konvansiyonel savaş tam sekiz yıl sürdü. Irak savaşta 500 bin insanını yitirdi. Savaşa girerken kasasında 35 milyar dolar vardı. Savaş bittiğinde ise yanmış yıkılmış bir ülke ve 40 milyar dolar borç kalmıştı. Kısa süre sonra, 1990 Ağustos’unda, Saddam yeni bir maceraya girdi ve ordusuna Kuveyt’i işgal ettirdi. Bu yeni bir savaş demekti. Kısa süre sonra ABD’nin başını çektiği koalisyon, 17 Ocak 1991’de Irak’ı Kuveyt’ten çıkardı, ülkeyi kısmen işgal etti. Ardından başlayan ambargolar süreci ABD’nin Irak’ı yeniden işgal ettiği 2003 yılına kadar sürdü. İşgalin yol açtığı siyasi değişim, etnik, mezhepsel gerilim, beceriksizlik ve yolsuzluk güçlü bir ayaklanma/isyan dalgası başlattı. Bu dalganın etkisi kırıldı derken, 2014 yazında önce Suriye’de varlık gösteren DAEŞ, güçlü biçimde Irak’ta/Musul’da ortaya çıktı ve neredeyse üç yıl sürecek büyük yıkımlara neden olacak yeni tür bir savaş ve katliam başlattı.
Irak dünyanın dördüncü büyük petrol kaynaklarına, zengin tarım arazilerine ve bir zamanlar Ortadoğu’nun en eğitimli toplumuna sahip iken, şimdi yanmış, yıkılmış şehirleri, umudunu yitirmiş, yoksulluk ve yolsuzluk sarmalından çıkmayan bir ülke konumunda. Irak’ı haritada bir bütün ve siyasi sınırları belirli bir ülke olarak görebiliriz. Ancak başarısız devlet kavramının tipik özelliklerini taşımaya devam ediyor. Devlet asgari ölçüde de olsa güvenliği sağlayamamakta, resmi olanların dışında birçok silahlı güç varlığını sürdürmekte. Yine devlet temel hizmetleri, elektrik, içme suyu, işleyen bir sağlık sistemi okul benzeri insani ihtiyacı karşılayamamakta. İşlevsel bir ekonomik düzenden söz etmek de mümkün değil. Son olarak, devletin kurumları temel işlevlerini yerine getirememektedir.
Yokluk, hırsızlık, yolsuzluk, beceriksizlik ve adam kayırmacılık etnik ve mezhepçi ayrılıkçılıkla birleştiğinde Irak’a büyük bir trajedi yaşattığı açık. Son bir ayda 500’e yakın insan hayatını yitirdi. Siyasi kriz kapıda. Devletlerin Irak halkı üzerindeki rekabetleri devam etmekte. Ne yazık ki Iraklı kadın, ömrünün geri kalan kısmında farklı nedenlerle çıkan yeni savaşlara tanıklık edecek gibi görünüyor...