Kitap, bir iyi, bir de kötü haber veriyor. Suriye ve benzeri sorunları tek hamlede, tek başınıza ve istediğiniz gibi çözemezsiniz. Başka bir ifadeyle, tarafların hiçbirinin hissesine klasik manada şaşalı bir “zafer” düşmez. Fakat üzülmeyin: Bu sizin eksiklik veya hatanız değil. Üstelik aynı şartlar rakipleriniz için de geçerli. Bu durumda kitaba göre yapmanız gereken şu: Zafer getiren klasik karşılaşmalara ve meydan muharebelerine dair eski bildiklerinizi unutup, yeniden düşünmeye, krizlere yaklaşımınızı değiştirmeye başlamak.
Suriye’de süregiden çatışma ve rekabetin birilerine klasik manada bir “zafer” getirmesini beklemek nafile. Bu kanaatin birden fazla nedeni var. İlk olarak şunu ifade etmeliyiz: Böylesine fazla sayıda, farklı karakterde, kapasite de ve ittifak ilişkisinde aktörlerin yer aldığı bir oyunda, tek aktörün masadakilerin hepsini “ütüp” her şeyi kazanması mümkün değildir.
İkincisi, böylesi mücadeleler hibrid, bio-mozaik, değişken ve dinamiktir. Terörden gerillaya, bilgi savaşından siber alana, konvansiyonel savaştan örtülü operasyona, ekonomik tehditten askıda savaşa kadar geniş bir yelpazede, sınırları muğlak, iç içe geçmiş bir biçimde yürümektedir.
Üçüncüsü, Suriye’de tarafların konuya ilgisi, savaşa yüklediği anlam, tahammül çıtası, zaman baskısı, kaybetmeye razı olduğu kaynak miktarı birbirinden çok farklı. Örneğin, Suriye Esad için beka, Rusya için çıkar ve statü, PKK için ise stratejik önemde bir konudur.
Dördüncüsü, Suriye’de iç savaşın dinamikleri bir cepheden diğerine geçildiğinde farklı karakterde ve iç içe geçmiş olarak değişiyor. Etnik, mezhepsel, dini, ekonomik, sosyal, bireysel nedenlerle devam eden bir savaştan söz ediyoruz. Dahası, ABD ve İsrail Suriye’yi İran’a karşı devlet düzeyinde yürütülen mücadelenin jeopolitik zemini olarak görürken, Körfez ülkelerinin de son dönemde Türkiye’nin Suriye’deki varlığına benzer bir perspektiften bakmaya başladıkları söylenebilir.
Beşinci olarak, Suriye’de hiçbir devlet, tüm çatışmalara son verecek, yeni düzen inşa edecek ne kuvvet ne de kaynak vermeye razı değil. Devlet dışı gruplar ise zayıflıktan muzdaripler. Bu tespit sorunun ömrünü uzattığı gibi, sürekli değişim ve gelgitleri de olağan hale getirmektedir.
Altıncısı, Suriye iç savaşı sivillerin etkin/kurban olduğu, insani yardımların silahlı grupların eline geçtiği, medya ve sosyal medyanın aktif olduğu bir ortamda sürüyor ve bu unsur savaşın ömrünü uzatıyor.
Yedincisi, 500 bin insanın öldüğü/öldürüldüğü, sekiz milyonun yer değiştirdiği, altı milyonun ülkeden göçtüğü bir ortamda savaşın neden olduğu travmalar derindir. Savaşın yeniden inşa ettiği sosyal ve ekonomik doku yaralı hassas ve sarsıcıdır. Bu nedenle, savaş sahada yavaşlasa da zihinlerde sürer, ateşkesler ve sessizlik daima kırılgandır. Düşmanlık, kin nefret duygusu iki üç nesil bitmez, ülke yeniden ateş topuna dönmeye hazırdır.
Kitaba göre böyle bir ortamda klasik “zafer” yoktur. Zafer, kısa vadede, kimsenin hissesine düşecek biçimde ete kemiğe bürünmez. En iyisinden yapmanız gereken, sorunu “yönetebilmek/yönetmektir”. Bunu hakkıyla yapmak için de yapmanız gereken bir dizi iş var demektir.