Ortadoğu, bazılarının büyük önem atfettiği, umutlar beslediği Arap Baharı’nın sona ermesinin ardından ortaya çıkacak yeni düzenin ağır sancılarını yaşıyor. Neyi, nasıl yapacağını tam bilemeyen ABD’nin sarsak, kısa metrajlı bölge politikasının bu resme katkısı oldukça büyük. Bölgesel aktörler arayış içindeler. Bir yandan yeni hedeflerler belirlemeye çalışırken, bir yandan da ittifaklarını güçlendirmenin yollarını arıyorlar. Arap Baharı ile tarihte hiç olmadığı kadar görünür hale gelen devlet dışı aktörler ise yeni tabloda etkilerini artırmaya veya meşruiyetlerini sağlamaya çalışıyorlar.
Bölge ülkelerinin birçoğunda iç savaş, gerilla hareketleri ve terörizm sorunu devam ediyor. Mevcut veriler kaosun sona ermesinin daha uzun yıllar alabileceğini gösteriyor. Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de veya Libya’da olduğu gibi. Eski, demirbaş sorunlar ise tekrar gündemde; İran krizi, Filistin sorunu, Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nin bağımsızlık talepleri gibi.
Böylesine karmaşık bir ortamda Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül 2017’de bağımsızlık için referanduma gideceğini açıkladı. Açıklama farklı tepkilerle karşılandı. İran, Türkiye, ABD referanduma karşı olduklarını ilan ederlerken, Bağdat yönetimi daha temkinli bir yaklaşım sergiledi. Başbakan Haydar el İbadi, referandum yapma planlarını anlayışla karşıladıklarını ancak eylül ayında yapılmasına karşı olduklarını açıkladı. Her ne kadar İbadi bu yönde görüş belirtse de Barzani’ye göre koşullar tarihte hiç olmadığı kadar uygun.
Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık hayallerini hayata geçime arzusu bir sır değil. Ancak kararın hayata geçirilmesinin zaman ve koşullara bağlı olduğunu Barzani de daha önce sık sık dile getirdi. Ancak Barzani’yi bugün, bu yönde harekete zorlayan/cesaretlendiren birden fazla nedenden söz edebiliriz.
Bölgeyle ilgili olarak dünya Irak ve Suriye’de DAEŞ’le mücadeleye odaklanmış durumda. Bu süreçte peşmerge de ciddi kayıplar verdi. Ancak geniş bölgeleri de işgal etti. Toprakların bir bölümünü pazarlık için elinde tuttuğu açık. Ayrıca Barzani, savaş sayesinde çok farklı ülkeden askeri yardım aldı ve almaya devam ediyor. Silah bolluğunun özgüven ve referandum kararı üzerinde etkisi inkâr edilmez.
Öte yandan, Sünni Araplar, DAEŞ operasyonları nedeniyle tarihlerinin en zayıf, parçalanmış ve çaresiz dönemlerini yaşıyorlar. Uzun bir süre Kürtler için tehdit oluşturmayacakları açık. Üstelik Bağdat hükümetinin önceliğinin, Sünni Araplar olması da Barzani’nin kararı üzerinde etkili olmuş görünüyor.
Barzani için rasyonel görünen bu gerekçeler, referandum sonrası olabilecek nahoş gelişmeleri ortadan kaldırmıyor. Çünkü sorun sadece Irak’ı ve Barzani’yi ilgilendirmiyor. Gelişmeler, zaten kaos ve belirsizlikler içinde yüzen bölgede var olan sorunları daha da derinleştirecek potansiyele sahip. Her ne kadar İbadi açıklamalarında diplomatik ve alttan alan bir ton kullansa da İran, Türkiye ve Suriye itirazlarını dillendirmekte geç kalmadılar.
Barzani, “muhayyel Kürt” devletinin komşularının boğuştuğu iç ve dış krizleri fırsat olarak görse de, hesap hatası da yapmış olabilir. Onun sadece IKBY’nin iç politikasında ortaya çıkan zorluklarla baş edebilmek için referandum kartını oynadığı anda bile, dışarıdan yükselen itirazları dikkate almak zorunda. Katar örneğinde olduğu gibi, jeopolitiğin kıskacındaki IKBY, ekonomideki kötü gidişat, artan güvenlik sorunlarıyla başka ve yeni krizlere sürüklenebilir.