ABD ve Rusya’nın Suriye’deki rekabeti her alanda hissediliyor. İki ülke, Suriye’nin geleceğini şekillendirecek hamleler yaparken, farklı araçlar kullanıyor. Birbirlerinin hareket alanını daraltacak hamleleri ardı ardına sıralıyorlar. Özellikle, “kontrol edilecek” fiziki alanlar daralıp, harita son şeklini almaya başladıkça taktik hamlelerinin ağırlık merkezi de yer değiştiriyor. Nitekim Türkiye ve SDG/PYD/PKK’nın Suriye gündeminde belirleyici olması söz konusu gelişmelerle yakından ilgili. Haliyle, ABD ve Rusya’nın attığı adımlara yakından bakmakta fayda var.
İki ülke uzun vadeli ve sürdürülebilir bir Suriye politikasında birbirlerinin öncelikli rakip olduklarının farkındalar. Başka bir ifadeyle, Suriye’nin siyasi geleceği, ağırlıklı olarak, ABD ve Rusya’nın politik niyetleri, hedefleri ve yol haritası ışığında şekillenecek. Öte yandan, tarafların yönetmesi/uzlaşması gereken bölgesel aktörler ve sorunlar da yok değil. Göz önünde bulundurulması gereken önemli bölgesel oyunculardan birinin de Türkiye olduğu açık.
Bu bağlamda ABD için işin en zor kısmı, Suriye sorununu müzakere masasına taşıyıncaya kadar Türkiye’nin reaksiyonlarını yönetmek. Aynı zamanda SDG/PYD’yi Türkiye’nin olası tepkisine karşı koruma altına almak. Bu nedenle, bir yandan Türkiye ile “güvenli bölgeyi” konuşuyor gibi yaparken, bir yandan da PYD’nin askeri, politik ve siyasi kapasite inşasına hız vermiş görünüyor. Örneğin, ABD’li ve Türk subaylar helikopterle havadan bölgeden inceleme yaparken, ABD’nin Suriye Özel Operasyon Birleşik Görev Kuvvetleri sosyal medya aracılığıyla SDG/PYD/PKK’ya methiyeler düzebiliyor. SDG’nin komando eğitimi alan birimlerinin, “adaptasyon yetenekleri yüksek ve güvenilir” partner olduğunu ilan ediyor. ABD tarafının birbiriyle çelişiyor gibi görünen hamlelerinin Türkiye’yi pek de tatmin ettiği söylenemez. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta yaptığı konuşmada, ABD yönetimine Suriye konusunda süre tanıyan sert mesajlar vermeyi sürdürdü.
İlginçtir, Türkiye’nin verdiği mesajın ABD üzerindeki etkisini henüz görememiş olsak da, Rusya üzerinde etkili olduğu açık. Hafta sonu, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un Rus televizyonlarına verdiği mesaj bunun göstergesi. Rusya, Fırat’ın doğusunda Türkiye’yi arkalayan bir tutum gösteriyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, mealen, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda güvenli bir bölge kurmasının Rusya’ya göre mutlak ve “yasal” hakkı olduğunu söyledi. Bundan anlamamız gereken şu: İşin hukuki/diplomatik tartışmaları bir yana, asıl dikkat çekici olan, Rusya’nın siyasi tutumu. Rusya, konu Fırat’ın doğusunda ABD ile anlaşmazlık olunca, Türkiye’nin tezlerine oldukça nazik!, esnek! ve anlayışla! yaklaşıyor. Gerçekte ise Rusya’yı mutlu edecek gelişmenin ABD-Türkiye ilişkilerinin iyice çıkmaza sürüklenmesi olduğu açık.
Oysa Rusya, kuruluş hikâyesinde büyük katkılarının olduğu, bir türlü terör örgütü listesine almadığı/alamadığı PKK veya İdlib söz konusu olduğunda, farklı ve katı bir tutum takınabiliyor. Anlaşılan, mevzu ulusal çıkar olunca, tarihi müttefiklik de, kişisel dostluk da, “hukukilik” de pek işe yaramıyor.