Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ABD ziyareti önemli. Çünkü ziyaretten çıkan sonuç, Türkiye’nin önümüzdeki dönem dış politika, uluslararası konum ve güvenlik sorunlarını etkileyecek, strateji ve araçları üzerinde belirleyici olacak gibi görünüyor.
ABD’nin PKK’ya ağır silahlar vermesinin askeri, psikolojik ve siyasi çıktıları olacaktır. Bu, sadece Türkiye’nin sorunlarını daha karmaşık hale getirmekle kalmayacak, bölgede birçok aktörü, ittifakı, sorunu ve dengeyi de etkileyecektir. Bu nedenle, ABD’nin izlediği politikanın ne gibi riskler ve fırsatlar yaratacağını şimdiden tam olarak öngörmek mümkün değildir.
Suriye ve Irak’ta devam eden çatışmaların, sorunların kısa sürede bitmeyeceği aşikâr. Çatışmalar, doğası gereği, daha uzun yıllar gündemde kalacaktır. Bunun anlamı, bölge ülkelerinin bu sorunlarla yaşamak zorunda olmasıdır. Ancak çatışmaların tarafı haline gelen bölge dışı büyük aktörler, böylesine uzun süreli çatışmaları yürütecek sabra sahip değiller. Bu durum, geçmişte görüldüğü üzere, politikalarının hızla değişmesine veya sanal bir “zafer” ilan ederek hızla bölgeyi terk etmelerine neden olabilmektedir.
Kısa vadeli çıkarlar için tartışmalı grupların silahlandırılması, şehirlerin el değiştirmesi bölgede kalıcı bir barışın sağlanacağı anlamına gelmez. Tıpkı, PKK’nın silahlandırılması ya da Rakka’nın DAEŞ’in elinden alınmasında olduğu gibi. Bu sadece Suriye iç savaşında tanık olduğumuz taktik bir gelişmede değildir.
Nitekim Rakka hadisesinin, ABD ordusunun kısa vadeli “zafer” ihtiyacını karşılaması umulmaktadır. ABD, 1991’de Irak’ta, 2001’de Afganistan’da giriştiği savaşlarda onlarca “Rakka” benzeri “sanal zafer” hikâyesi pazarladı. Çeşitli grupları silahlandırdı. Bu ülkelerde istikrar sağlanamadığı gibi ufukta umut verici bir işarette yok. Hiç kimse topyekûn zaferden söz etmiyor ve çatışmalar sürüyor.
Bu tecrübeler ışığında ABD’nin PKK’yı silahlandırma kararı mercek altına alındığında karşımıza üç senaryo çıkmaktadır. İlk ihtimal, PKK’nın artan askeri kapasitesi Türkiye’yi masaya oturmaya zorlar ve “çözüm süreci” yeniden başlar. Bu ihtimal, ABD’nin gittikçe artan müdahaleciliğinin Türkiye’de neden olacağı tepkiler, iç politik dengelerin niteliği ile PKK’nın muhtemelen Rakka sonrası beklenti çıtasını yükseklere taşıması nedeniyle, mümkün görünmemektedir.
İkinci ihtimal, ABD’nin tutumu ve PKK’nın güçlenmesine karşı Türkiye, keskin ve sert bir mücadeleye girişir. ABD’nin PKK ile ilişkisi, halkın hükümete daha fazla destek vermesini sağlar. Ancak PKK’nın sınır ötesi konumu, uluslararası tablo ve iç dinamikler bu alternatifin mesafe almasında zorluklar çıkartabilir.
Üçüncü yaklaşım ise, ABD-PKK ilişkilerini doğru bir yere konumlandırarak, meşru talepleri dillendirmek gerekir. Sorun bölgedeki diğer gelişmelerden, olayların karakterinden, aktörlerin kapasite ve önceliklerinden, çıkarlarından bağımsız değildir. Bölgede hadiseler öngörülemeyecek biçimde ve sürekli olarak değişmektedir. Henüz, Kürtler arası ilişkiler, Arap-Kürt sorunu, DAEŞ’in coğrafi olarak buharlaşmasının ardından “ruhunun” ne olacağı bilinmiyor. Öte yandan, ABD ve Rusya’nın bölge politikaları, Trump’ın durumu, İran sorurunda da muğlaklık devam ediyor. Sonuçta, bölgeye ilişkin diğer gelişmeleri yok sayarak konuyu sadece Rakka’ya ve PKK’nın ağır silahlarına indirgemek doğru olmayabilir.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024