New York Times dün bir başyazı yayımladı. Türkiye açısından son derece negatif, keskin ve bence üzerinde durulup, argümanların tartışılması gereken bir başyazı. Son dönemlerde Batı basınında son derece yaygın bir anti Erdoğan havasının mevcut olduğu malum. Özellikle Gezi’den beri Türk hükümetiyle ilgili neredeyse çıkan tek bir olumlu haber yok. Ancak durum böyle diye konuya duyarsızlaşmak ya da yazılanları geçiştirmek olmaz. Zira bence hükümet bu alanı aşırı boş bıraktı. Önemsemedi ve ‘ne derlerse desinler’ kıvamına geldi. Halbuki bence bu büyük bir yanlış. Bu tavır içeride iş yapar da sizin kendinizi dünyaya anlatma meselesini bu kadar boşlamamanız lazım. New York Times gibi bir gazete Türkiye aleyhinde tonu çok sert bir başyazı yayımlıyorsa bu yazının üzerinde durmak ve argümanları tartışmak gerek...
Yazının başlığı ‘Türkiye NATO’dan kopuyor mu?’. Esas itibarıyla üç argüman üzerinden Türkiye’nin NATO’ya mesafe aldığı tezi ileri sürülüyor yazıda. Birinci tez Türkiye’nin IŞİD konusunda ABD ile yeterince işbirliği yapmadığı. Bu tez zaten aylardır ileri sürülüyor. Ancak işin tuhafı yazıda somut bir bulgu ya da yeni bir şey yok. Yalnızca ‘Zaten uzun sınırını kapatması beklenemez, üstelik geçişleri de zorlaştırdılar ancak Türkiye ödevini daha iyi yapmalı’ diyerek bir kaçakçının Tim Arango ve Eric Schmidt’in haberinde yer alan ifadesini koymuş. O kaçakçı da diyor ki: ‘İşim eskisine göre çok zorlaştı ama bazen sınır görevlisi görmezden de geliyor’ Hepsi bu kadar. Üstelik bu argüman Erdoğan’ın giderek otoriterleştiği iddiasıyla süslenmiş. IŞİD’le ne ilgisi var? Anlamak mümkün değil... Tabii yazının devamını okumazsanız. Zira hemen sonraki paragraf amacı belli ediyor. Diyor ki: ‘Türkiye askeri üslerini açmalı ve ABD’nin başını çektiği koalisyona askeri destek vermeli’. Yani Türkiye bu savaşa katılsa Erdoğan bir anda onların gözünde otoriterlikten demokratlığa mı geçiş yapacak?
Halbuki asker sınırları kameralarla tamamen kontrol altına almış durumda. Kaçakçının bahsettiği görmezden gelme gümrük kapılarında olabilir, deniyor. Türkiye şu an sınırlarını kontrol altına alarak, üslerini lojistik destek anlamında açarak, mesela Kobani’de peşmergenin hem geçişini sağlayarak hem de orada yaralananları kendi topraklarında tedavi ederek IŞİD’e karşı önemli bir destek sağladı. Türkiye olmasa Kobani IŞİD’in elinden alınabilir miydi?
Ancak şunu da bu haberi yaparak Türkiye’yi savaşa sokmaya zorlamaya çalışanlara hatırlatmak gerek: Türkiye bu coğrafyanın bir parçası olduğu için ABD liderliğindeki koalisyona askeri destek vermek ya da bombardıman için üslerini kullandırmak istemiyor. Zira bunun orta vadede çok ciddi zarar vereceğini düşünüyor. İsrail ve ABD ne kadar zorlamaya çalışırsa çalışsın sonuç değişmeyecek...
Gelelim diğer iddialara. Çin’den füze savunma sistemi alınacağı, bunun NATO sistemine entegre edilmeyeceği söyleniyor haberde. Halbuki bu konu epeydir konuşuluyor. Hürriyet’in başarılı dış politika yazarı Verda Özer Ankara’da görüştüğü yetkililere dayanarak 28 Şubat’taki yazısında şu bilgileri vermişti mesela: İhalede 4 teklif yarışıyor. Çin şirketi CPMIEC, Rus Rosoboronexport, Fransa-İtalyan ortaklığı Eurosam ve ABD’li Raytheon. ABD ve Rusya yüksek fiyat verdiği için baştan elenmiş, geriye Çin ve Fransa-İtalya kalmış. Çin en avantajlı gibi görünse de Özer’in görüştüğü kaynaklar ağırlığın Fransa-İtalya’ya kaydığını söylemişler. Yani Çin’den alım kesinleşmemiş olduğu gibi, başka bir olasılık güçleniyor ve üstelik Çin’den dahi alınsa NATO’ya entegre edilebileceği açıklaması yapılmış.
Son olarak da Rusya ile yapılan gaz anlaşmasına değiniliyor. Türkiye’nin Ukrayna konusunda Batı’nın pozisyonuna ters hareket ettiği söyleniyor.
Kısacası, ‘Tamamen ABD ve İsrail’in güdümünde hareket eden bir Türkiye istiyoruz’ demenin dolambaçlı hali dün New York Times’ta başyazı olarak yayımlandı. Ancak bu, yazıyı görmezden gelmemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Türkiye güçlenerek kendi pozisyonunu yaratabilir hale geldikçe ve yer yer ABD ve İsrail’e meydan okudukça dünyadaki algısı bozulmaya devam edecek. Bunu değiştirmenin yolu kendini güçlü ve Batı’nın anlayacağı dilden anlatmaktan geçiyor. Hükümet bu konuda çok eksik...
Yolun açık olsun barış treni
Barışa Bak’ın treni İstanbul’dan yola çıktı. Cengiz Algan’ın başını çektiği, birçok ismin yanı sıra benim de destek verdiğim Barışa Bak çözüm sürecine katkı sunmak amacıyla tamamen sivil bir inisiyatif olarak yoluna devam ediyor. Tren Anadolu’yu yararak Diyarbakır’a doğru ilerliyor. Amaç Nevruz’da Diyarbakır’da olmak. Barışa inanan herkes bu treni alkışlarla karşılamalı...
Boğaz’da caz
İstanbul’da her türlü eğlence için birçok seçenek vardır da nedense caz pek uğramaz buralara. Şehrin caz kulübü sayısı bir elin parmakları kadar az. Ancak onların arasına geçen ay bir yenisi eklendi. İçine İstanbul’u da alan yepyeni ve tam buraya özgü bir mekân...
Yılların usta işletmecisi Emre Ergani, Park Şamdan’ı bu sezon Les Ottomans’da hayata geçirdi. Bir klasiği, inanılmaz bir mekânda yeniden yarattı. Ergani geçtiğimiz haftalarda da yine Les Ottomans’ın içine Jazz&More adında bir kulüp açtı. Son dönemde başarılı oyunculuğuyla tanıdığımız Serhat Kılıç çıkıyor sahneye... Büyük sürpriz! Biz gittiğimizde İlhem Khodja vardı. Boğaz kenarında adeta bir New York Blue Note gecesi yaşattı. Hem cazı hem de İstanbul’u sevenler için müthiş bir kombinasyon...