Dünyanın en büyük liderlerinden biri, uzun bir yaşamın ardından hayata veda etti. Nelson Mandela ya da halkının hitap şekliyle ‘Madiba’ 95 yaşında yaşamını yitirdi. Ayrımcılığın en bariz ve en acımasızca yaşandığı tüyler ürpertici bir rejimi çok uzun mücadeleler sonucu yıkan ve kucaklayıcı, birleştirici tavrı ile dünyaya damgasını vuran bir insandı Mandela. Güney Afrika’da toplumun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan Beyazların yüzde 90 Siyahlar üzerinde kurduğu tam tahakküm rejimi olan Apartheid’ı yıllar içinde, yavaş yavaş, çeşitli evrelerden geçerek, dünyaya anlatarak ve en sonunda Beyazlara ‘başka türlü olamayacağını söyleterek’ yıktı.
* * *
2010 yılının Mart ayında o süreci yerinde araştırmak ve taraflarla konuşmak için Güney Afrika’ya gitmiş, AKŞAM gazetesi için bir yazı dizisi hazırlamıştım. Madiba’nın Johannesburg’un ‘Zenci mahallesi’ olan Soweto’daki evine de uğramıştım o seyahat sırasında. Apartheid yıkılıp Mandela dünya lideri olmuştu ama Soweto hala fakir mahallesiydi. Hala zenciler ‘township’lerdeki kulübelerde, Beyazlar ‘town’larda büyük güzel evlerde oturuyorlardı. Apartheid yıkılmıştı yıkılmasına ama hayatın kaymağını hala ağırlıklı olarak beyazlar yiyordu...
Apartheid rejiminin kilit aktörleri anlatıyor
Birçok kişiyle görüşmüştüm o seyahat sırasında. Bunlardan biri de dönemin devlet başkanı De Klerk’in savunma bakanlığını yapmış olan, geçiş sürecinin Apartheid rejimi adına baş müzakerecisi Roelf Meyer’di. “Beyazlar olarak kendinizi yenilmiş hissetmediniz mi?” soruma “Hayır aksine! Biz kendimizi bu süreçte özgürleştirdik. Beyinlerimizdeki sınırları yıktık. ‘Biz Beyazlar, buradaki Siyahlardan daha iyiyiz’ miti kendimizi engelleyen en büyük sınırdı. Kendimizi özgürleştirirken aslında hepimizin eşit olduğunu kabul ettik” demişti. Meyer’in bu sözleri Türk’ün Kürt’e, laikin dindara, Sünni’nin Alevi’ye karşı Apartheid uyguladığı ülkemizde özellikle önem taşıyor. ‘Ne apartheid’ı, yok bizde öyle şey’ diyenlere yönelik de “Bugün dünyada apartheid mantığı birçok yerde var. Ama siyah ve beyaz ayrımı olmayınca buradaki gibi görünür olmuyor. Sizin dünyanızdaki apartheid beyazla beyaz arasında” tespitinde bulunmuştu Apartheid rejiminin baş müzakerecisi.
* * *
O dönemin başka kilit aktörleriyle de görüşmüştüm. Bunlardan biri de dönemin dışişleri bakan yardımcısı ve Milli Barış Komitesi Üyesi Aziz Pahad’dı. Pahad yıllar süren büyük mücadeleler sonunda beyazlarla masaya oturduklarında beyazların onları hiç tanımadığını gördüklerini anlatmıştı. “Onları alıp siyah Afrika’ya götürdük” demişti ve daha sonra gelişen diyalogun önemini hatırlatmıştı.
* * *
Güney Afrika’daki Kürdistan İnsan Hakları Hareketi Komitesi Başkanı Essa Musa ise konuyu Türkiye’ye getirmiş, bir benzerliğe dikkat çekmişti. Demişti ki: “Kürt sorununuzun çözümü için şart olan müzakereleri askerler engelliyor. Bizde de benzer bir durum oldu. Müzakereler sürerken asker durumu sabote etmeye çalıştı. Bunun üzerine Mandela görüşmeleri sona erdirdi. O zaman dönemin devlet başkanı de Klerk bir inceleme komitesi kurdu ve soruşturmalar başlattı. Faili meçhuller, hukuksuz uygulamalar... Komisyon bazı generalleri suçlu buldu...”
* * *
Türkiye’de de buna çok benzer bir süreç yaşandı. Askeri vesayetin hakim olduğu karanlık dönemlerde faili meçhul gibi gösterilen cinayetlerin faillerinin kimler olduğunu, sorunun devam etmesi için ‘Ergenekon rejiminin’ kimlerle nasıl ittifaklara girdiğini bugün daha net biliyoruz ancak o dönemi çok şükür kapamış olsak da Oslo sürecinin sabote edilip, sorgulanmaya kalkışılması bugün barış müzakerelerini engellemek isteyen başka adreslerin tehlikesine işaret ediyor.
* * *
Önemli mesafeler aldık almasına ama maalesef Türkiye’de apartheid rejimini tam anlamıyla yıkamadık henüz. Büyük halk kitlelerinin askerin vesayetinden güç alan bir azınlık tarafından yönetilmesi süreci sona erdi ancak hala ‘barışmaya’ olan ihtiyacımız sürüyor. Güney Afrika bunu diyalogla ve yeni anayasayla başardı oysa bizde maalesef her geçen gün diyalogdan ziyade kakofoni hakim oluyor. Mandela’nın ölümü bize yeniden konuşabilmeyi ve kucaklaşabilmeyi hatırlatmalı. Bir de gerçek bir dönüşüm için yeni bir anayasanın şart olduğunu...
Mandela’ya 2 filmle veda
Madiba’nın ardından beni çok etkileyen iki filmi hatırlatmasam olmaz:
1) Goodbye Bafana: Irkçı bir gardiyanın hapishanede Mandela ile kurduğu ilişki sonucu yaşadığı dönüşü anlatan, gerçek hikayeden uyarlama film ‘Özgürlüğün Rengi’ diye çevrilmişti
2) Invictus: John Carlin’in ‘Playing with the enemy’ adlı kitabından uyarlanan ve ‘Yenilmez’ diye çevrilen film Güney Afrika’nın rugby takımı üzerinden Mandela’nın birleştirici liderliğini ve geçiş sürecini anlatıyor.