Türkiye’deki onca gürültü içinde gözümüzden kaçtı ancak Avrupa’da alınan bir mahkeme kararı hayati bir tartışmanın kapısını aralayacak mahiyette. İsviçreli bir Türk aile bundan bir süre önce kızlarını inançlarına aykırı olduğu gerekçesiyle karma yüzme derslerine göndermemeleri üzerine para cezasına çarptırıldılar. Onlar da parayı ödemeyi reddederek konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdılar. Geçtiğimiz hafta içinde AİHM kararını verdi: Aileyi haksız, para cezası veren mahkemeyi haklı buldu ve cezayı onadı. Mahkeme, okul müfredatının tam uygulanmasının doğru olduğuna oybirliğiyle karar verdi.
Kararda bir ayrıntı var: Uygulamanın dini özgürlüklere müdahale olduğu AİHM tarafından kabul ediliyor ancak bunun çocukların entegrasyonu için doğru bir müdahale olduğu hükmüne varılıyor.
Bu kararı yorumlamadan önce benzer örneklerin Avrupa’da son yıllarda giderek sıklıkla yaşandığını hatırlatmam gerek. Almanya bu tip sorunların en yoğun yaşandığı ülke. Almanya’da 2013’te Frankfurt’ta bir kız öğrencinin ailesi de yine aynı sebeple dava açmış, davayı federal idari mahkeme geri çevirmişti. Orada kız öğrenci yüzme dersinde erkeklerin az giyindiğini ve bu sebeple aynı ortamda bulunmak istemediğini söylemiş, mahkeme de Almanya’da yaz aylarında birçok yerde erkeklerin az giyindiğini gerekçe göstermişti ve yine AİHM’nin gerekçesinde olduğu gibi dini özgürlüğe bu kararın bir miktar zarar vereceğini ifade edip ardından devletin eğitim ve terbiye görevine vurgu yapmış ve öğrenciye ‘tesettür mayo’ ile derslere katılmasını salık vermişti.
Entegrasyon değil, düpedüz asimilasyon!
Münster’de ise bundan 6 yıl önce idari mahkeme 11 yaşındaki bir Müslüman kızın yüzme dersinden muafiyetini reddeden okul müdürünü haklı buldu. Konu yalnızca mahkeme düzeyinde reddiyeci tavırla da kalmıyor. Yine İsviçre’de iki kız kardeş yüzme dersine girmek istemeyince hadise resmi mercilere yansımış ve ailenin vatandaşlık başvurusu reddedilmişti.
Tüm bu örnekler Avrupa’da Müslümanlara yönelik ayrımcı bakış açısının ‘entegrasyon’ kılıfı altında yasal bir zırha büründürülme gayretini gösteriyor. Bunun adı entegrasyon filan değil, düpedüz asimilasyondur! Hukuk kendini dev aynasında görüp, değer belirleme makamı gibi hareket ediyor. Örneğin Bremen’de de yüksek idare mahkemesi yine bir Türk kızın başvurusunu ele alırken ‘ergenlik’ kriterini ortaya atmış, ‘ergenlik çağı başlayınca yüzme dersinden muaf tutulabilir’ hükmüne vararak 12 yaşı alt sınır olarak belirlemişti. Bu örnek diğerlerine göre olumlu gibi görünse de aynı ciddi sıkıntıyı bünyesinde barındırıyor: Mahkeme kendini inanç normlarını belirleme mercii olarak görüyor!
Burada Avrupa’nın apaçık bir itirafıyla karşı karşıyayız: ‘Entegrasyon’ adı altında tek tip bir yaşam biçimini ve değer sistemini hukuk sosuyla dayatan bir zihniyet var. Böyle yaparak da çoğulculuğu reddetmiş oluyor. Halbuki mesela aynı Almanya’nın bazı Katolik bölgelerinde toplumun hassasiyeti gözetilerek kız ve erkekler beden derslerinde ayrı gruplarda tutuluyor. O zaman kimse aklına entegrasyon meselesini getirmiyor.
Entegrasyondan anlaşılan Müslümanlara yönelik baskı ve ‘ya değiş ya git’ diye özetlenebilecek faşist yaklaşım. Bu Batı’nın ortaya attığı değerler sistemiyle ne kadar büyük bir çelişki içinde olduğunu gösteriyor. AİHM’nin kararını geçiştirmemeliyiz. Orada Avrupa, yargısıyla da tam anlamıyla aşırı sağ zihniyete teslim olduğunu ilan ediyor...
Sermayenin başkentinde birkaç gün
Londra dünyanın dört bir köşesinden gelen sermayeyle yükselmiş ve yükselmeye devam eden bir şehir. Müthiş bir dinamizm olduğunu kente ayak basar basmaz görüyorsunuz. Geçtiğimiz hafta birkaç günü Londra’da geçirdim ve oradan çıkarmamız gereken dersler olduğu üzerine epey düşündüm. Tabii bu arada çok da şanslı bir zamana denk geldim. Geçtiğimiz yıl ölen büyük müzisyen David Bowie’nin 70. doğum günü şerefine arkadaşı Gary Oldman Brixton Academy’de müthiş bir konser organize etmişti. Son biletleri bulup izleme şansına eriştik. Ertesi gün ise epeydir merak ettiğim bol ödüllü Kinky Boots müzikalini gördük. Cindy Lauper’ın müziklerini yaptığı Broadway yapımı olağanüstüydü. Yolu düşen olursa tavsiye ederim. Bir de yemek tüyosu vereyim: Şu sıralar Londra’nın en popüler mekânlarının başında Sexy Fish geliyor. Damien Hirst’ün eserleriyle süslü
dekorasyonu epey ses
getiren bu lokantada görüntü yeter denmemiş, mutfak
çok başarılı...