Bülent Ecevit'in onca yıl İsmet İnönü'nün yanında bulunduğu, onunla birlikte çalıştığı halde pek fazla bir şey öğrenememiş olmasına şaşanlar bunun yeni bir delilini bugünlerde görmektedirler. İstifasının bütün şartları gerçekleşmişken, sokaklar ve meydanlar "İstifa!" diye çınlarken karı/koca Ecevit'ler "Bunu isteyenler yeni Hükümetin nasıl kurulacağını da söylemelidirler; bizim alternatifimiz yoktur" diye tutturmaktadırlar.
Bırakınız ki demokrasilerde alternatifsiz hükümet olmaz, Türkiye'de demokrasi kriz içine düşmüşken böyle bir olay DP döneminde yaşanmıştır. Kurtuluş yolunu İsmet Paşa göstermiştir: "Milletvekillerinin adını torbaya koyarak bir tanesini çekin; onun hükümeti bugünkünden iyi olacaktır".
Sonra, muzip bir tavırla eklemiştir: "Çıkan isim, Murat Ali Ülgen olsa dahi.."
Murat Ali Ülgen, o günkü Meclisin Mail Büyükerman'ı idi.
Çabaların hepsi bir "Başbakan inadı"yla sonuçsuz kaldıktan sonradır ki İsmet Paşa meşhur "Artık sizi ben bile kurtaramam!" ihtarını yapmıştır ve zamanında gerekeni yerine getirmemelerinin ceremesini tüm iktidar milletvekilleri çekmişlerdir.
Siz, siz olunuz ve hiç kimseye "Artık ben bile kurtaramam!" dedirtmeyiniz.
Olaylar öyle bir gelişmekte, kütlelerin hınç ve nefreti, kendiliğinden, iktidarını / muhalefetini ayırtetmeksizin bugünkü siyasi sistemin bütün çarklarını ve dişlilerini kapsamaktadır ki - Recai Kutan'ın Kapalıçarşıda gördüğü muamele bunun delilidir - Askerin dahi "Artık sizi ben bile kurtaramam!" demesi kabil hale gelebilir.
Hiç bir asker, milletiyle çatışmayı istemez ve zaten demokrasiyi selamete çıkarmak onu işletenlerin görevi değil midir?
Belki herkesin anlaması biraz uzun sürmüştür ama bugün açığa çıkmıştır ki ekonomik kriz, yolsuzluklar, savurganlıklar, kamu veya banka parasını emen hortumlar, kontrolsuz kapkaç icraat, hepsi/hepsi, "derdin esası" değil, "esas derdin yan ürünü"dür.
Ürün, siyasi yapı; esas dert, onu doğuran Anayasal sistemdir. Bunu kavramakta en çok - ve hala - direnenler kabahati "bu hükümet"in üzerinden çekmekte, onu "geçen son hükümetler"in tümüne yaymaktadırlar. Aynı şeyi söylüyorlar: Sistem, ancak böyle hükümetler çıkarmaktadır.
12 Eylülün - genel destek görmüş - bir amaçı siyasi partileri, dolayısıyla siyasi hayatı "lider sultası"ndan kurtarmaktı. 1982 Anayasası bunun tam aksi sonuçu vermiştir. Onun için, Anayasanın kendisi değiştirilmelidir. Bunun demokratik tek yolu ise, nedir?
Genel seçime gitmek. Hükümetin başına çöreklenmiş Ecevit ailesi ise "seçimin adını dahi işitmek" istemediğini açıktan ilan etmiştir.
O halde, sağlıklı değişikliğin başı bu hükümeti oradan almaktır. Her şey, ancak ondan sonra başlayabilecektir.
* * *
Çanlar, ilelebet çalmaz. Eğer bunlar bir tehlikeyi işaret ediyorlarsa onları hemen anlamak lazımdır. Evvela Meclisce, sonra milletçe..