Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başbakan’ın (ve yönetiminin) kalitesini belirleyen, açıkladıkları değil, gizledikleridir.
Sabah ve ATV’nin Çalık Grubu tarafından satın alınmasında oynadığı rol Erdoğan’ın gizlediği veya gizlendiğini sandığı konulardan biridir.
Bu iki kuruluşu ve bağlı yayınları Erdoğan’ın damadının ve biraderinin yönettiği şirket aldı. Kullandıkları krediyi Başbakan’ın ayarladığına dair kanıt olmasa da kuvvetli karineler var.
Başbakan devrede olmasaydı, Çalık medya patronu olmak için sağlaması gereken yüz milyonlarca dolarlık krediyi muhtemelen bulamayacaktı. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının tespitine göre, mali durumu bu cesamette bir krediyi ne almaya ne de geri ödemeye müsait. Nitekim çok çabalamasına rağmen o da görevlendirdiği yabancı banka da özel bankalardan kredi bulamadı. Siyasi torpille Halk ve Vakıfbank devreye girdi, Çalık’a 750 milyon dolar kredi verdi.
Bu kredinin ekonomik olmaktan çok siyasi olduğunun kanıtı özel bankaların uzak durmasıdır.
Şimdi, Yüksek Denetleme Kurumu’nun raporundan öğreniyoruz ki Vakıf ve Halk bankaları Çalık’ın 103 milyon dolar değerindeki gayrimenkulüne 975 milyon liralık değer biçmişler.
Yüksek Denetleme Kurumu Başbakanlık’a bağlıdır. Kamu iktisadi teşekküllerinin hesaplarını denetlemekle görevlidir. Raporları hizmete özeldir, yani açıklanmaz. Bu konuya bakmış olmaları ve bulgularının dışarıya sızmış olmasını, herhalde, mucizelerin tükenmediğinin bir kanıtı olarak almamız gerekecek.

Haberin Devamı

İnsan zekâsına hakaret
Bankalar -ipleri siyasilerin elinde olmayanlardan bahsediyorum- ihtiyatlı davranmak alışkanlığında oldukları için, ipoteğe konu olacak gayrimenkulün değerini yukarı değil aşağı değerlendirirler. Değerinin yarısı kadar kredi verirler. Bir milyon dolarlık gayrimenkulünüz varsa yarım milyon dolar civarında kredi alamazsınız. İnanmazsanız deneyin.
Çalık olayında olduğu gibi yüz küsur milyon liralık bir gayrimenkule dokuz yüz küsur milyon dolarlık ipotek konması görülmüş şey değildir.
Çalık, insan zekâsına hakaret edercesine, “Bu, ipotek değerinin şişirilmesi anlamına gelmiyor... ileride ortaya çıkacak artışlar teminata eklenmiş oluyor” diyor. Yani bu ipotek mevcut değil, müstakbel değer üzerinden değerlendirilmiş.
“Müstakbel değer diye bir şey yoktur” diye konuştu büyük krediler konusunda uzman bir bankacı. “Taşınmazın değeri pul da olabilir ama kredinin değeri bellidir. Başından sonuna saçma bir iş. Akıl yürütülemeyecek kadar saçma.”
Yeteri kadar açık mı?
Bu tür işlere Avrupa’da Türk başbakanlarından başka kimse tenezzül etmez. Onun içindir ki Fransa ve Almanya (ve diğer birçok ülke) bizi Avrupa Birliği’nde istemiyor.
Neden istesinler ki? Halk sefalet içinde yüzerken göz göre göre kendini ve taraftarlarını zenginleştiren ve bunları ortaya döken gazetelere karşı kampanya yürüten bir hükümeti neden AB masasının etrafında görmek istesinler?
Bir gün Türkiye AB’ye girecek. Buna eminim. Ama o gün Türkiye’nin başında Erdoğan veya ona benzer biri olmayacak.