Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1990'ların başlarında zengin ülkeler ile zenginleşmeye çalışanların büyüme hızı eşitti ve yüzde ikinin biraz üzerindeydi.* Bu tarihten itibaren kalkınmakta olan ülkeler süratle zengin ülkeleri geride bıraktılar. Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminlerine göre, bu yıl kalkınmakta olan ülkeler zengin ülkelerden dört misli daha süratle büyüyecek, yüzde 8'lik bir büyüme hızına ulaşacak. Dünya ihracatının yüzde 45'i kalkınmakta olan ülkelerden kaynaklanıyor. Global döviz rezervlerinin dörtte üçü bu ülkelerin kasalarında.Kalkınmakta olan ülkeler arasında baş sırada Batılı yatırım bankalarının BRICs olarak sınıflandırdığı Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin var. Bir alt kademede Güney Kore, Çek Cumhuriyeti, Malezya gibi ülkeler yer alıyor. Biz de bu sınıftayız ama bu sınıfın "kırılgan ekonomiler" adlı bir alt kategorisindeyiz. (Tanrım! Hiç buralardan kurtulamayacak mıyız?) Neden, üreticilikte geri olmamızdır. Kalkınmakta olan ülkeler arasında en büyük ticaret açığına sahip ülke Türkiye'dir. Ticaret açığı gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 7.5'i kadardır. Kalkınmakta olan ekonomilerin altın çağındayız. Bazı ekonomistler bunun dünya ekonomisinde bir devrim yaratacağını savunuyorlar. Bunlara göre, dünya ekonomisinde hâkimiyet zengin ülkelerden kalkınmakta olan ülkelere geçiyor. Bunun bir kanıtı Amerikan ekonomisi durgunluğa girerken kalkınmakta olan ekonomilerin zinde bir biçimde büyümeye devam etmesidir. Ticaret açığı, bir ülkenin kazandığından fazla harcama yaptığında meydana gelen bir tatsızlıktır. Bu harcamayı sürdürebilmek için gelirle gider arasında kalan dövizi borçlanmak ve bu borcu sağlayan yabancılara bir şeyler vermek lazım. Biz de veriyoruz: Hazine tahvili veriyoruz. Özelleştirme yoluyla Türk Telekom gibi öz varlıklarımızı devrediyoruz, özel sektör şirketlerimizi satıyoruz. Yani kısmen doğrudan borçlanarak, kısmen öz varlıklarımızı elden çıkararak dış ticaret açığını kapatıyoruz.Bu durum ebediyen süremez. Sona ermesi, ticaret fazlası şeklinde ters dönmesi için daha fazla mal ve hizmet ihraç etmemiz gerekir. Ama bu kolay değil, çünkü ihracatımız pahalaşırken ithalatımız ucuzluyor. Satmak yerine almak daha çekici hale geliyor.Çünkü Türk lirası değer kazanıyor. Bu, bizim ürettiğimiz malları pahalandırıyor. Diğer ülkelerin mallarını ucuzlatıyor. İthalatın ihracata göre daha hızlı büyümesini teşvik ediyor.Türkiye ticaret açığıyla ebediyen yaşayamaz. Dünyanın ekonomik koşulları bozulursa, ekonomiyle ilgili endişeler belirirse, yabancılar kredi vermeyi durdurur, hatta verdiklerini de geri alırlar, çark dönmez olur, 2001 benzeri bir kriz yaşarız.Bu güne kadar yaşadığımız ekonomik krizler bir anlamda ticaret açıklarının şiddet yoluyla terbiye edilmesidir. * Economist, 17-23 Kasım, Sayfa 74-76. mmunir@milliyet.com.tr Ürettiğimiz mallar pahalanıyor