Oktay Ekşi eğer İngiltere veya ABD’de Hürriyet muadili bir gazetenin başyazarı olsaydı işinin başında olmaya devam edecekti. Çünkü onu başyazarlıktan istifa etmek zorunda bırakan o deyimi yazısında kullanmayacaktı. Kullansaydı bile sorumlu editör tarafından çıkartılacaktı. ‘Çıkartılmasın’ diye ısrar etse bile onu kimse dinlemeyecekti. Türkiye’deki gazetelerin en büyük eksiklerinden biri etkili bir kalite kontrolüne, süzgece sahip olmamalarıdır. Batı’daki gazetelere giren yazıların hepsini, yazarları ne kadar ünlü ve kıdemli olursa olsun, editörler okur ve düzeltir. Ernest Hemingway’in gazete ve dergi yazıları bile bu süzgeçten geçerdi.
Düzeltme şunlardan müteşekkildir: Yazıyı gazetenin standartlarına uydurmak, gramer ve imla hatalarını düzeltmek, kısaltmak, hatalardan arındırmak, dava konusu olabilecek iddialardan veya söylemlerden temizlemek. Gazetede çıkan haber olsun yorum olsun her yazının doğru, açık, genel gazetecilik kurallarına uygun olması ve dava konusu olacak içeriğe sahip olmaması gerekir.
Gazeteci kolay hata yapabilen bir yaratıktır. Zaman baskısı altında olduğu, yani yazıyı belli bir saatte teslim etmek zorunda olduğu için hata yapabilir. Habere çok yakın olduğu için perspektifini kaybedebilir, kendini haberin heyecanına kaptırabilir. Haberi izlemekten bitap düşmüş olabilir. Hatta kafası dumanlı olabilir. Editör uzakta ve soğukkanlıdır, daha geniş bir bakış açısına sahiptir. Hataları yakalamakta uzmandır. Son söz de ona aittir. Yazar ne kadar ünlü ve kıdemli olursa olsun, yazdığının olduğu gibi gazeteye girmesine ne kadar ısrar ederse etsin “burası girmeyecek” derse orası girmez.
İç disiplin kurulmalı
Normal koşullarda editör neyin neden girmeyeceğini gazeteciye veya yazara anlatır, değişiklik yapmasını ister. Ama baskı saati yakınsa bunu da yapmayabilir.
Türkiye’de bu sistem çalışmaz ve yakın gelecekte çalışması da mümkün değildir. Köşe yazarlarının çoğu “prima donna”dır. Yazılarına, kutsal bir metinmiş gibi muamele edilsin isterler. “Ben yazıma dokundurtmam”la özetlenebilir bu tutum.
Nitekim yazısından bazı cümleleri veya kelimelerin çıkartılması istendi veya bir yazıları basılmadı diye istifa eden veya istifa tehdidinde bulunan köşe yazarları var.Ama “editing” bir basın özgürlüğü veya yorumda bağımlılık veya bağımsızlık konusu değil, sistem, kalite, disiplin sorunudur. Ekşi’nin Hürriyet’teki uzun meslek hayatının sona ermesine neden olan “bunlar analarını bile satar” deyimi sayfa birden kim sorumlu ise o tarafından çıkartılmalıydı. Eğer ortada bir hata varsa bu hata Ekşi’ye ait olduğu kadar sorumlu editöre aittir. Basın muhakkak iç disiplinini kurmalı, kendine hâkim olmalı, dışarıdan gelen baskılarla kendini kapatmalıdır. Gerçi bunu yapsa bile Erdoğan’ın gazabından kurtulabilir mi, bilmiyorum.
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in geçen hafta Paris’te yayınladığı basın özgürlüğü endeksine göre Türkiye 178 ülke arasında 138’inci sıradadır ve zemin kaybetmektedir. Bu doğrudan Türkiye’nin baskıcı bir rejime sahip olmasının sonucudur. Ne Ekşi’nin tarzı ne de editörlükle ilgisi var. Böyle rejimlerde gazeteciliğin gelişmesi güçtür.