Çamların arasındaki 20-30 haneli Yağmuralan'ın nüfusu tamamen Türktü ama konuşma dili Rumcaydı. Annemden ilk (ama son değil) dayağı bir gün eve gelip ona Rumca konuşmaya başlayınca yedim. Rahmetli annem Rumca bilmezdi ve ısrarla öğrenmedi. Köyden ayrıldığımızda Rumcam o kadar iyiydi ki, Türkçeyi Rum aksanıyla konuşuyordum. Bu yüzden Lefkoşa'da devam etmeye başladığım ilkokulda alay konusu oldum.O zamanlar hemen hemen her yerde Türklerle Rumlar iç içe yaşıyorlardı. Dedemle dayımın Lefkoşa halinin yanındaki lokantalarının müşterilerinin çoğu Rumdu. Lokantanın karşısındaki berber Türk, çırağı Rumdu. Köşebaşındaki kahve Türk, onun yanındaki şarapçı Rumdu. Hemen hemen bütün Türkler Rumca biliyordu. Otobüslerde Rumlarla Türkler birlikte yolculuk ediyorlar, aynı plajlarda yüzüyorlar, aynı bakkal ve manavdan alışveriş ediyorlardı.Bütün bunlar Rumların adayı Yunanistan'la birleştirmek üzere 1955'te İngiliz idaresine başkaldırmasıyla sona erdi. Rumlar, İngilizlerle beraber bizden de kurtulmak istedikleri için Türklere de saldırdılar. İpler bir daha bağlanmamak üzere koptu. 1974'te Türk askerleri adaya çıktıktan sonra ada iki etnik bölgeye bölündü ve iki toplum neredeyse 30 yıl birbirinden ayrı yaşadı. Hayatımın ilk dört yılını babamın ormancılık yaptığı bir Trodos dağ köyünde geçirdim. Rumların yaptıklarını bildiğim halde içimde hep terör öncesi günlere karşı bir özlem duydum. Yıllarca bir gün tekrar Türklerle Rumların iç içe yaşayacağı askersiz, kavgasız bir Kıbrıs'ı ümit ettim.İçimin derinliklerinde bunun imkânsız olduğunu bildiğim halde.Kapılar açılıp da Rum tarafına gitmeye başlayınca eski günlerin bir daha geri gelmemek üzere sona erdiğini anladım. Rum tarafı yabancı bir ülkeydi. Rumların gözünde düşmandım. Aptaldım, cahildim, barbardım. En çok ikinci sınıf vatandaş muamelesine layıktım. Rumlar bu kafada oldukça, Annan Planı kabul görse bile yürümez. Çok geçmeden gene kavga çıkar.Türk askerleri adaya çıktığında nüfusun sadece %18-20'si Türktü. Askerler adanın %38'ini zaptetti. Bu adil bir dağılım değildir. Rumları kaybettikleri topraklar için tazmin etmenin bir yolu bulunmalıdır. Türkler gibi Rumlar da artık iç içe yaşamanın imkânsız olduğunu biliyorlar. Çözüm artık bunda, yani, tarafların iç içe yaşama fikrini pratik bulmamasında aranmalıdır. Biz onlara toprak ve para verelim, onlar bize barış versinler. Herkes kendi yolunda gitsin. mmunir@milliyet.com.tr Askersiz, kavgasız Kıbrıs ümidi