Ludwig Wittgenstein’ın en önemli sözlerinden biri şudur: “Düşünülebilen her şey açık düşünülebilir. Söylenebilen her şey açık söylenebilir.”
Alman filozof eğer İngiltere’de yerleşeceğine Türkiye’yi seçmiş olsaydı sanırım bu lafı edemeyecekti.
Çünkü burası bulanık düşünmenin ve kem küm etmenin anavatanıdır. En az becerebildiğimiz şeylerden biri açık düşünmek ve bu düşünceleri açık bir biçimde ifade edebilmektir.
PKK konusunda açık düşünememek ve açık konuşamamak bugün içinde yüzdüğümüz (ve yarın daha da büyümesi kaçınılmaz) kan gölünün en önemli nedenidir.
Bu nedenle, biraz açık düşünme eksersizi yapalım.
PKK sorununu iki şekilde sona erdirmek mümkündür: Savaşarak. Konuşarak.
Otuz küsur yıllık tecrübe gösterdi ki PKK terörü savaşarak bertaraf edilemez. Sosyal, ekonomik, vesaire önlemler alarak da ortadan kaldırılamaz.
Geriye kalan tek yol PKK (Öcalan ve BDP de PKK’nın içindedir) ile konuşmaktır. Ve onun BDP tarafından açıklanmış, makul isteklerini karşılamaktır.
Barışı sağlamak için, Öcalan’ı serbest bırakmak ve Karayılan dahil PKK’nın üst düzey komutanlarını bağışlamak gerekiyorsa, bu da yapılmalıdır.
Çünkü, barış, Öcalan, Karayılan ve diğerlerinin canından ve rahatından kat be kat değerlidir. Barış eşsizidir, Türkiye’yi huzura kavuşturur, uçurur – diğerleri bugün var yarın yoktur.
PKK’ya verilecek hiçbir ödün akan kandan, geri kalınan demokratikleşme ve kalkınma amacından değerli olamaz.
“Hayır, PKK ile konuşmam, sonuna kadar savaşırım,” diyenler aslında şunu söylüyor: “Ben bu kazanılması mümkün olmayan savaşın, daha da kanlı bir hale gelerek, ilelebet devam etmesine razıyım. Can ve para olarak bunun bedelini öderim. Biliyorum, sonunda Türkiye bölünebilir, ama, inadım inat, onun da kanı aksın benim de.”
Diyalogdan yana olmayanlar savaştan yanadır. Savaştan yana olanlar tufandan yanadır.
PKK ile konuşmak ve anlaşmak, cesaret ve akıl ister.
Kimde var bunlar?
Sanmayın Oslo’da terk ettiğimiz müzakere odaları boş. Şimdi oralarda Kolombiya hükümeti Farc gerillaları ile konuşmaya hazırlanıyor.
Yoksulların zenginlere karşı başkaldırısı olan Farc terörü elli yıldır sürüyor. Elli bin ile 200 bin arasında insan hayatını kaybetti, üç milyon kişi göçe zorlandı. Financial Times’a göre, Kolombiya ekonomisi 370 milyar dolara kaybetti. (Bu istatistikler bir şey hatırlatıyor mu?)
Eylül başında, yanında kabine üyeleri ve ordu komutanları, Kolombiya cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos “Bütün sorumluluğu üzerime alıyorum,” diyerek dehşeti bitirmeye and etti. Bir saat sonra Farc lideri, Rodrigo Londoño, cangıldan konuştu, Kolombiya için ileri giden yolun “şiddet değil diyalog” olduğunu açıkladı.
AKP’liler ise Oslo’ya gittiklerini ve orada bir anlaşmaya vardıklarını kabule bile cesaret edemiyor. CHP’nin tutumu ise, her zaman olduğu gibi yürekler acısı.
Devam edin bakalım. Süreci idare edemeyenlerin nasıl süreç tarafından idare edildiğini gösterin Türkiye’ye.