Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünya Nükleer Birliği’nin (WNA) geçen hafta Londra’da yapılan toplantısındaki tek Türk bendim.
WNA Nükleer endüstrinin Birleşmiş Milletleri’dir. Uranyum üretim ve zenginleştirmesini yapan şirketlerin neredeyse tamamı ile nükleer enerji üreticilerinin yüzde seksen beşi birliğin üyesidir.
Hata olmasın diye katılımcıların listesini dikkatle inceledim ve bir yetkiliye Türk üye var mı diye sordum. “Üye olarak bir tek Türkiye Atom Enerjisi Kurumu var (TAEK),” dedi. “Ama onlar da yıllardır ne aidat ödüyorlar ne de katılıyorlar. Bu nedenle, belki, üyedirler diyemeyiz,” dedi.
Bizimkiler yoktu ama Türkiye’nin ilk nükleer enerji santralını kuracak olan Ruslardan ona yakın uzman vardı. Akkuyu nükleer projesini Ruslar adına götüren Alexander Superfin listede adı olanlar arasındaydı.
İkinci Türk nükleer santralına talip olan Çinliler, Fransızlar, Japonlar, Kanadalılar ve Koreliler de oradaydı.
Bizimkiler yoktu. Enerji Bakanlığı TAEK, kamu elektrik şirketleri, ne Akkuyu’nun ilk ortaklarından olan Park grubu, nükleer santrala mal satmak isteyen şirketler... Konuya ilgi duyacaklarını var sayabileceğiniz hiçbir kurum veya şirket Londra’da değildi. Ya her şeyi biliyor ya da bir şey öğrenmek istemiyorlardı.
Cehaletimin derin kuyularını mümkün olduğu kadar bilgi ile doldurmak istediğim için iki günlük konferansın bütün oturumlarına katıldım.
Öğrendiğim ikinci en önemli şey şu oldu: Bizimkiler her şeyi bildikleri için değil bir şey öğrenmek istemedikleri için orada yoktu.
Birinci en önemli şey ise şu idi: Türkiye nükleer santral işine büyük bir bilgi, yasa ve kurum boşluğu ile girdi. Yolculuğuna aynı şekilde devam ediyor. Hükümetin uzman danışmanlık şirketlerinden hizmet almak için açtığı ihale salyangoz adımları ile ilerliyor. Oysa bu danışmanların işe girişilmeden tutulması gerekiyordu.
Birçok konuşmacı nükleer enerjiye ilk adımı atan ülkelerin, en az hata yapmak için neler yapmaları gerektiğini anlattı. Bizde yapılanlar ve yapılmayanlarla karşılaştırınca, eksikliklerimizin devam ettiğini anlamak kolaydı.
Nükleere ilk adımını atan ülkelerin her konuda tam anlamıyla dolu olması beklenmez. Ama, sanırım üstünden bu kadar zaman geçtikten sonra bu kadar boş olması da.
Uluslararası Morgan Lewis and Bockius avukatlık şirketinden Jay Gutierrez bağımsız düzenleyici kurumun başarılı bir program için olmazsa olmaz koşullarından biri olduğunu söyledi. Bağımsızlık şart idi çünkü projenin sağlıklı yürümesi için kurumun siyasi ve ticari baskılardan uzak olması gerekirdi.
TAEK hakkında çok şey söyleyebilirsiniz ama siyasi baskılardan uzak, bağımsız bir kurum olduğunu söyleyemezsiniz.
Gutierrez’e göre altyapı “her adımda şeffaf, istikrarlı ve öngörülebilir,” olmalı idi.
Bu sıfatlar da herhalde bizden çok uzaktır.
Hükümetin nükleer enerjiye girmesi savunulabilir. Ama girmek için seçtiği ve yürütmek için kullandığı yöntemler savunulamaz. En iyi koşullarda bile meşakkatli ve tehlikeli olan bu alana, bu alaturka giriş tehlikelidir.