Selam çocuklar. Nasıl gidiyor Edirne su şebekesini özel sektöre kiralama ihalesindeki yolsuzluk soruşturması?
Bu konuyu biraz da ben araştırdım. Tabii, amatörce. Sizin gibi uzman değilim. Gene de öğrendiklerimi anlatayım. Belki işinize yarar.
“Adres göstermek” nedir biliyor musunuz, çocuklar?
“Damda dolaşmazsa, miyav miyav demezse, martta azmazsa bu ihaleye teklif veremez” demek adres göstermek demektir. Köpekler, kargalar, serçeler, martılar, bülbüller ve şehrin diğer bütün yaratıkları anlarlar ki bu ihale sadece kediler içindir.
İhale şartnamesinde adres gösterilmesi yolsuzluk olduğuna dair kanıttır -güçlü bir karinedir, en azından.
Çünkü adres göstererek, idare sektöre, “Ben işi şu şirkete vermeye karar verdim, siz hiiç iştahlanmayın” der.
Bu yöntemle ihaleye katılacak şirketlerin sayısı asgariye indirilir. Rekabet de asgariye indiği için kamunun ihaleden elde edeceği menfaat azalır.
Kamu çıkarını azaltıp kamu gücünü kullananların çıkarını çoğaltmak yolsuzluğun bir diğer tarifidir.
Dört su şebekesi özelde
Edirne şehir suyu şebekesinin çalıştırma imtiyazını özel sektöre devretmek için yapılan ihalede “belli sayıda sayaç yapmış, takmış olma şartı” vardı.
Su şebekesi çalıştırmak için sayaç imalatçısı olmak gerekmez. Sinema çalıştırmak için film yapımcısı, ya da boru hattı çalıştırmak için petrol üreticisi olmanın şart olmadığı gibi.
Türkiye’de belli sayıda sayaç yapmış ve takmış olan bir iki şirket vardır. Nitekim Edirne’de ihaleyi bunlardan biri kazandı.
Adres göstererek ihale yapmanın bir başka sakıncası, güçlü ve uzman şirketleri devre dışı bırakmasıdır. Örneğin, Türkiye’de baraj yapan müteahhitlik şirketleri bellidir. Eğer bir baraj ihalesinde “belli miktarda çimento üretip satmış olmak” şartı konarsa bunların hepsi devre dışı kalır.
Türkiye’de dört belediyede su şebekesi özel sektör tarafından çalıştırılıyor. Bunlardan hiçbiri Edirne’deki ihaleye katılmadı. Şartnameyi satın aldılar. İncelediler. Yolsuzluğun görünmez elinin işaretparmağının kimi gösterdiğini anladılar. İhaleye girmemeyi yeğlediler.
Hakkımızı korumazsak
Edirne’de hoş olmayan bir başka şey, belediyenin ihale ilanı ile tekliflerin toplanması arasına çok kısa bir süre koymasıydı. Süre, saha çalışması yapılmasına yeterli değildi. Bazı şirketler ek süre istediyse de belediye ııh dedi.
Diktatörlükte işi yöneticilere bırakmak zorundasınız. Demokrasi ise şirket gibidir. Hepimizin onda birer hissesi var. Eğer teker teker hepimiz hakkımızı korumazsak hissemizin nemasını onu hak etmeyenler cebine atarlar.
Neyse. Uzattım. Gözlerinizden öper, başarılar dilerim.
Damda dolaşsın, miyav miyav desin
13 Ekim 2005
Bir ihaleyi düzmenin bin tane yolu vardır.
Bugün size bu yollardan birini anlatmak istiyorum. Adına “adres gösterme” yöntemi diyebiliriz.
Her ihalede isteklilerden “asgari yeterlilik şartları” aranır. Bu şartları öyle bir ayarlarsınız katılım asgariye iner. Örneğin “Damda dolaşsın, miyav miyav desin, Mart gelince azsın,” derseniz o ihaleye sadece kedilerin katılabileceği açıktır. Onun gibi bir bir şey.
Hayattan bir örnek alalım. Galata Port şartnamesine göre ihaleye katılmak isteyen şirketlerin (Madde 6) “Aşağıdaki bütün koşullar(a)” sahip olması lazım:
*İçinde bir ya da birden fazla 4 veya 5 yıldızlı otel bulunan bir Proje,
*En az 5.000 metre dükkan alanı bulunan bir proje,
*Projeye bitişik ya da Proje tarafından kontrol edilen katlı, yeraltı ya da açık otopark preojesi.”
Siz ve ben Türkiye’de bu tarife sığan otel,dükkan ve otopark çalıştıran sadece iki-üç şirket olduğunu bilemeyiz. Ama işle ilgilenen herkes bilir.
Sektörde herkes bir adres gösterildiğinin farkındadır ama kimse itiraz etmez. Çünkü nerdeyse bütün ihalelerde adres gösterilir, bir. İki, itiraz edenin ömür billah bir daha devlet ihalelerinden zırnık alamayacağını herkes bilir.
Yukarıdaki üç koşul da gereksizdir. Bir başka koşul olan “kruvaziyer liman işleticisi şirket” koşulu da gereksizdir.
Bir defa neden otopark “projeye bitişik” olmalı? Bitişik olsa ne yazar olmazsa ne yazar? Otopark çalıştırmak özel bir beceri veya üst düzey teknoloji gerektiren bir iş değilidir. Yani uzay mekiğinden bahsetmiyoruz – kıçı kırık bir otoparktan bahsediyoruz.
İşin doğrusu, otopark çalıştırmasını beceremeyecek birinini bulmak neredeyse imkansızdır.
Aynı şey otel ve dükkanlar için de geçerlidir. Hilton, Sheraton, Kempinski gibi otellerin mal sahiplerinden hiçbiri otel çalıştırmasını bilmez. Otelleri yaparlar, uzmanına kiralarlar, karı paylaşırlar. Otel yaptırmak ayrı iştir, otel çalıştırmak ayrı.
Türkiye’nin en başarılı alışveriş merkezi olan Akmerkez’in sahipleri hayatlarında dükkan çalıştırmamıştır. Orasını rant için yaptırdılar. Rant için dükkan yapmakla perkandecilik yapmak ayrı işlerdir.
Lokanta açmak için ahçı olmaya gerek var mı? Havacılık şirketi çalıştırmak için pilot mu olmak lazım? İplik fabrikası çalıştırmak için pamuk tarlasına sahip olmak mı gerekiyor?
Galata Port ihalesi 250-300 milyon doları olan her şirketin kaldırabileceği, basit bir gayrimenkul geliştirme işidir. İnşaat hazırlanmış olan bir avan plana göre yapılacaktır. Mimari, peysaj, statik, dinamik, elektrik, mekanik ve altyapı bellidir.
İsteklilerde gereksiz “asgari yeterlilik şartı” aramak ihaleye katılımı kısıtlamaktan başka hiçbir işe yaramaz. Nitekim, özelleştirmesi yapılan otel ihalelerine onlarca firma katılırken, Galata Port’a üç firma katıldı. Damda dolaşan, miyav miyav diyen ve Mart gelince azan da kazandı.