Libya konusunda tartışmalar sığlık, ikiyüzlülük ve berelenmiş egolara yenik düşmeye başladı. Bombardıman başladıktan hemen sonra bombardıman yapanların bombardımanı da başladı. Savaş uçaklarının Libya’yı hangi yetkiyle, neden bombaladığı çok çabuk unutuldu. Pis işi yapmayı başkaları üstlenince birçok ülke tavır değiştirip melek kıyafetine bürünmeye koyuldu.
Bunların başında Rusya ve Çin geliyor. Oysa her ikisi de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde vetolarını kullanıp Libya’ya askeri müdahaleyi önleyebilirlerdi. Uluslararası toplumu Libya’daki katliamı önlemeye çağıran Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Konseyi de çark etmeye çalışanlar arasında.
Sanırsınız ki ABD’nin başını çektiği koalisyon Libya’nın petrol kaynaklarına göz dikmiş, bu ülkeyi Irak gibi işgal edip yıllarca orada oturma peşinde.
Mutsuzlar arasında Erdoğan da var.
Başbakan, Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından geçen hafta toplanan Libya zirvesine davet edilmediği için hiddet içinde.
Sarkozy’nin ondan hiç hazzetmemesini bir tarafa bırakacak olursak, Erdoğan’ın Paris’e davet edilmemesinin nedeni çok açık. Askeri müdahaleye karşı çıkacağı, müdahaleden yana olanların işini zorlaştıracağı biliniyordu.
Batı artık Erdoğan’ı tanıyor ve ona güvenemeyeceğini biliyor. Erdoğan o dünyada Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bitirdiği krediyi bitirmek üzere.
Dünyanın Kaddafi’den kurtulmak istemesi için birçok nedeni var.
Ama bugün için en önemli neden Arap coğrafyasındaki demokratikleşme hareketi için oluşturduğu tehdittir.
Tunus ve Mısır’dan sona halk hareketlerinin yayılıp zaman içinde Arap dünyasındaki bütün despotlar, krallar ve emirleri süpürüp götüreceği ümit ediliyordu.
Kaddafi ayaklanan halka karşı şiddet kullanarak Mağrip ve Körfez’deki despotlara ikinci bir yol olduğunu gösterdi: Sessiz sedasız çekip gitme, ayaklanmaları insafsız bir şiddetle bastır.
Bu 1980’lerde Saddam Hüseyin’in Irak’ta Kürtlere ve Şiilere, Hafız Esad’ın Suriye’de Sünnilere karşı kullandığı yöntemdir. Ama artık 1980’lerde yaşamıyoruz.
Zamanında müdahale
ABD’nin başını çektiği müdahale tam zamanında geldi. Aksi takdirde Kaddafi 1969’da Kral İdris’i devirerek üç saatte iktidarı ele geçirdiği yer olan Bingazi’yi yerle bir ederek ayaklanmayı bastıracak, hem kendi halkının hem de dünyanın başına bela olmaya devam edecekti.
Erdoğan Libya’da kardeşlik, uzlaşma, barış sözleri ediyor ama bunları söylemek kolay, elde etmek zordur.
Bir tarafta rejimini sürdürmek için her şeyi yapmayı göze almış gaddar bir diktatör var. Diğer tarafta bazıları bu diktatörü tutan, bazıları onu devirmek isteyen 140 civarında kabile. Bu iki tarafı bir araya getirip uzlaşma Kaddafi’nin kansız iktidarı bırakacağı bir uzlaşma sağlamak imkânsızdır.
Kaddafi’nin vereceği herhangi bir sözü tutacağına zerre kadar güvenemezsiniz. Karşısındakiler ise o kadar dağınık ki muhatap alacak birini bulmak zor. Aralarında muhtemelen Kaddafi’den de beter olanların bulunması da caba.
Kaddafi’nin zor kullanarak yerinde kalmaya becereceği ortaya çıkınca ona kendi ilacını tattırmaktan başka çare kalmamıştı.
Ama Ortadoğu’nun yeni abisi denemeye devam edecek. Çünkü ölümüne ciddiye alınmak istiyor. Ölümüne bir dış politika başarısına ihtiyacı var.