Erdoğan’ın gönül verdiği başkanlık sistemine karşı çıkan liberallerin genellikle argümanı şudur:
Türkiye’de kuvvetler ayrılığı zayıftır. Bu nedenle, başkan seçileceği kesin olan Erdoğan veya herhangi birisi diktatör olmaya karar verirse buna engel olamazlar.
Kuvvetler ayrılığı, yönetimi meydana getiren üç gücün, yani hükümet, meclis ve yargının birbirinden ayrı ve bağımsız olması, birbirini denetim altında tutmasıdır. Sistem iyi çalışırsa, demokrasinin diktatörlüğe dönüşmesi mümkün olmaz.
Ancak, liberallerin argümanı geçersizdir.
Türkiye’de kuvvetler ayrılığı hep kâğıt üzerinde kaldı. Uygulamada hiç çalışmadı. Meclis ve yargı hiçbir zaman yönetimlerin kontrolden çıkmasına, despotlaşmasına mani olamadı.
1950’de yapılan ilk demokratik seçimlerde iktidarı CHP’den devralan Demokrat Parti iktidara yerleşip güçlendikçe demokrasiden uzaklaştı. Meclis ve yargı Demokrat Parti’nin despotluğa yönelen aşırılıklarını engelleyemedi.
Kuvvetler ayrılığı şehir efsanesi
Aynı durum bugün de geçerli. Erdoğan kendini ve Türkiye’yi istediği yere götürmekte serbest hissediyor, kısıt tanımıyor. Ne kendine hâkim, ne de Meclis ve yargı ona.
Türkiye’de kuvvetler ayrılığının çalışmamasının nedeni sistem değildir. Hangi sistem olursa olsun onu çalıştırma kapasitesine sahip olmayan insanlardır.
Partilerin anayasaları milletvekillerini başkanlarının kölesi yapacak şekilde dizayn edildi. Yargı... Bu konuda ne kadar az şey söylenirse o kadar iyi.
Ama yargının ve yasamanın iyi çalıştığı ülkelerde bile kuvvetler ayrılığı tam çalışmaz. Zaten hükümetlerin birçok işi gizlidir. Denetlenemez.
Erdoğan diktatör olmak istiyorsa, parlamenter rejimde de olabilir, başkanlık sisteminde de.
Hükümetin en etkin denetçisi halk ve onun dili ve kulağı olan basındır. Basının çanına bunun için ot tıkandı. Basının etkisizleştirildiği bir ülkede kuvvetler ayrılığı liberal bir şehir efsanesidir.
Türkiye’nin çimentosu...
Liberaller önce ne olduğunu anlayamadı. Sonra, şaşkınlık, kıskançlık ve dehşetle Erdoğan’ın günbegün güçlendiğine şahit oldular. Ardından, eşi genç çobana kaçan ihtiyar ağanın hissettiklerini duydular: İktidarsızlık ve hiddet.
Erdoğan’ın fenerinden gelen en güçlü ışık Müslümanlıktır. Müslümanlık onun için Türklükten de önce gelir. Onun kişiliğini belirleyen budur. Başbakan olarak yapacağı her şeyi bu belirleyecek. Dış politikada çok belirginleşen Sünnilik iç politikada da gittikçe öne çıkacak.
2023’te yüzüncü yılı kutlanacak olan Cumhuriyet, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetten çok farklı olacak. Yerini ömrü yeterse Erdoğan’ın hayal ettiği daha Müslüman, daha geleneksel, daha otoriter bir Türkiye alacak.
Ama, nasıl Türklük çok ırklı ve dinli Türkiye için iyi bir çimento olmadıysa Sünnilik de olamayacak.
Bizi bir arada tutabilecek tek şey herkesin istediği gibi olabildiği bir demokrasidir. Demokrasidir. Demokrasidir. Demokrasidir.