Ay’ın ortalama sıcaklığı eksi 18, yeryüzünün ortalama sıcaklığı artı 15 derece santigrattır.
İkisi arasındaki 33 derece farkı meydana getiren, dünyanın atmosferidir.
Atmosfer, Dünya ile uzay arasında bulunan 100 kilometre kalınlığındaki hava katmanına verilen isimdir.
Atmosfer, yeryüzünün kalkanı ve battaniyesidir. Zararlı ışınları emer, Güneş’ten gelen ısıyı saklar, gün ile gece arasındaki ısı farklarını azaltır ve yaşamı mümkün hale getirir.
Hayatın talep ettiği en önemli koşullardan biri, bu battaniyenin yarattığı ısıdır. Bunun ne kadar mucizevi bir şey olduğunu anlamak için aya ve diğer gezegenlere bakmak yeter. Onlar Dünya’nın sahip olduğu renk bolluğundan yoksun ve cansızdırlar. Ya aşırı soğuk ya da aşırı sıcak.
Dünya ideal ısıda
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda, Güneş sisteminde yaşam izine rastlanmadı. Belki de uçsuz bucaksız kâinatta bile üzerinde yaşam olan tek bahçe dünyamızdır.
Atmosferin Dünya’yı yaşam için nasıl ideal ısıda tuttuğunu anlatmak için sera örneğini kullanacağım.
Bitki yetiştirmek için kullanılan seraların içindeki hava sıcaktır; çünkü camdan giren güneş toprağı, toprak da üstündeki havayı ısıtır. Sıcak hava yükselir ve kaçacak yeri olmadığı için seranın içini ısıtır. Seranın dışı, aynı miktarda güneş almasına rağmen serindir, çünkü orada ısınan hava yükselir ve kaybolur.
Yeryüzüne vuran bütün güneş ışınları uzaya geri aksetseydi; Dünya da tıpkı uydusu Ay gibi hayat barındıramayacak derecede soğuk olacaktı.
Ama sera örneğindeki cam gibi, dünyanın atmosferinde, Güneş’ten gelen ısının bir bölümünü içeriye hapseden bazı gazlar vardır.
Hava, yaklaşık yüzde 79/21 oranında nitrojen ve oksijenden meydana gelir. Bunların yanında, içeriğinde, minik oranlarda başka gazlar ve su buharı vardır.
Güneş ışınları hidrojen, oksijen ve azot gibi gazların içinden etkilenmeden geçebilir. Aynı durum, karbondioksit için geçerli değildir. Onlar, güneş ışınlarını emerek hapseder. Dünya’yı ısıtır. Karbondioksit artıkça daha çok ısı emer, Dünya daha çok ısınır. ‘Global ısınma’ dediğimiz budur.
Kullandığımız petrol ve kömür gibi fosil yakıtlardan havaya milyarlarca ton karbondioksit püskürtüyoruz ve bunlar, birikerek daha çok güneş ısısının içeride kalmasına ve havanın ısınmasına neden oluyor.
Atmosferin Dünya’yı ısıtmadaki bu rolünü tanımlayan ilk bilim adamı olan İrlandalı John Tyndall (1820-1893) bunu baraj örneğiyle anlatır: Baraj nasıl suyu tutarak arkasında bir göl meydana getiriyorsa, atmosfer de tıpkı baraj gibi bir set yaratır ve yeryüzünde bir ısı gölü meydana getirir.
Atmosferdeki karbondioksidin çoğalması, barajın yüksekliğinin artırılması misali bir sonuç doğurur. Daha çok karbondioksit yeryüzünde daha çok ısı hapseder.
Karbondioksidin havadaki oranı yüzde 0.0038’dir. Miktar olarak çok az gibi görünse de bu yaşam için oksijen kadar önemlidir. Havada bulunan karbondioksidi sıfırlarsanız ısı 31 derece birden düşer, yani Dünyanın ısısı, havasız ve hayatsız Ay ile neredeyse eşit hale gelir. Bunun tersi de geçerlidir.
Korkutucu tahminler
Aslında bu durum, bugün yüzleştiğimiz bir gerçek de değil. Yüz yılı aşkın bir süredir bilinmekte. Bu saptama, ilk kez, İsveçli bilim adamı August Svante Arrhenius (1859-1927) tarafından 1906’da yapıldı.
Arrhenius bir başka tahminde daha bulundu: “Havadaki karbondioksit oranı ikiye katlanırsa Dünya’nın ısısı 5 derece santigrat artar” dedi. Bu, Dünya’daki yaşamı imkânsız hale getirebilecek bir artıştır.
Gelgelelim Arrhenius, geçen yüzyılın başında bu savı ortaya atarken, bu artışın ancak birkaç yüzyılda meydana gelebileceğini düşünüyordu. Şimdi birçok bilim adamı “Havadaki karbondioksit bu yüzyılın sonundan önce ikiye katlanır” diyor.
Bazılarına göre ise, bu eşiği çoktan geri dönülmez bir biçimde aşmış bulunuyoruz.
Arrhenius bunları söylediğinde, sözlerine inanan pek çıkmamıştı. Tıpkı, bugün küresel ısınmanın dünyayı insanlar için yaşanmaz hale getirebileceğine inananların sayısının pek de yüksek olmaması gibi.
YARIN: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE SAAT GERİYE ALINABİLİR Mİ?