Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aslında KKTC’nin sorunu ekonomik olmaktan çok siyasidir. Kıbrıs’ta iyi yönetme yeteneğine sahip olmayan bir hükümet ve siyasi sistem var ve ne biri ne de diğerinin alternatifi yok. Bu hep böyle idi.
Bu yapı bir dilenme ekonomisi yarattı. Kıbrıslıları dilenci bir millet haline getirdi.
Ekonomi Türkiye’den gelen yardımlarla ayakta duruyor.
Bu gerçek siyaseti tek odaklı hale getirdi: Türkiye’nin ayırdığı yardımı çoğaltmak ve dağıtımında söz sahibi olmak.
Daha açık bir anlatımla, siyaset salt rant üzerine bina edildi. Bu olgu hem siyaseti hem de ekonomiyi zehirliyor.
Mevcut sistemde ne özel sektöre, ne plana ve programa, ne de hatta rüyalara ve ideallere yer var. Çoğunluk halk için, politikacılar için, sendikalar için önemli olan Ankara’dan para kopartılması, üretmeden harcamaktır.
Türkiye Kıbrıslılara yardım edeceğim diye aslında kötülük yapıyor. Çünkü çürümüş, geleceği olmayan bu sistemi ayakta tutan yolladığı paralardır.
Bu paralar geldikçe, KKTC batıp dibe vurmadıkça halk gerçek kurtuluş formüllerine sahip olanları aramayacak. Onu temsil eden mevcut politikacılar Türkiye’nin dayatmaya çalıştığı bütün mali disiplin ve reform programlarını şu veya bu şekilde köstekleyecek.
Bu koşullar altında Rumlarla müzakere etmek de abestir. Çünkü kazara bir uzlaşma olur ve ortak bir devlet kurulursa beş-on yıl içinde Rumlar Türkleri ekonomik olarak yutacaklar.

KKTC’nin iç dinamikleri
Güneyde iyi örgütlenmiş, kurumsal, rasyonel, müreffeh, ne yaptığını bilen bir Avrupa Birliği ülkesi var. Kuzeyde ise yoğun bakımdan çıkamayan bir ekonomi var. Fuhuş ve kumar dışında Rum rekabetine dayanacak bir sektör varsa kendini çok iyi gizliyor.
KKTC’nin kendi iç dinamikleri ile reform yapmayacağı, kendi ayakları üzerinde durabilen bir piyasa ekonomisi kuramayacağı açık.
Siyasi partiler hiçbir şekilde gönüllü işbirliği yapıp ekonomiyi sağlam temeller üzerine oturtacak önlemleri almayacak.
Muhtaç oldukları kudret damarlarındaki asil kanda mevcut değildir.
Bu durumda Türkiye ya KKTC’nin faturalarını ödemeye devam edecek. Ya “bat da dünyanın kaç bucak olduğunu öğren” deyip desteğini çekecek. Ya da Kıbrıslılara kendi hayırlarına olanı zorla yaptırmayı deneyecek.

En gerçekçi seçenek
Bunların içinde iyi yol KKTC’yi kaderi ile baş başa bırakmaktır. Ama Ankara’nın bu yolu seçebileceğini sanmıyorum. O zaman en gerçekçi seçenek sonuncusudur.
Erdoğan, diğer işlerinden vakit bulduğu bir gün, Kıbrıslı parti liderleri ile oturmalı ve onları birkaç ay önce TC ile KKTC arasında imzalanan protokolü desteklemeye ikna etmelidir. Gerekli bütün reformlar, siyasi ve ekonomik, Meclis’teki bütün partilerin desteği ile gerçekleştirilmelidir.
Bunu ondan başka birinin yapabileceğini sanmıyorum.
Önlerinde dilenci mendili, Türkiye’nin kapısında otururken Kıbrıslı Türkleri, uyanmazlarsa, bekleyen kader bellidir:
Ya sayıları gittikçe artan ve çoğunluk haline gelen Türkiyeli göçmenler tarafından silinecekler ya da Kıbrıslı Rumlar tarafından.