Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Resmi kaynaklardan sızan haberler Ilısu Barajı projesinde Çevre Bakanlığı’nın mevzuata ve ahlak kurallarına aykırı işler yaptığını gösteriyor.
Bakanlık, ayrıca, imkânsız olduğunu bile bile borçlandığı yabancı kreditörlere, Ilısu havzasında yerlerinden olacak köylülerin iskânı konusunda uluslararası standartların uygulanacağına dair taahhüt verdi.
Bakanlığın, bazen kamu yararını değil, inşaat konsorsiyumunun çıkarlarını koruduğu araştırmamın ortaya çıkardığı bir başka önemli bulgu.
Projeyle ilgili kamu kurumlarından üst düzey bir kaynak, “Çıkar çatışması durumuna göz yumuldu, hatalı satın almalar yapıldı, şaibeli işlemler oldu” dedi.
Hatırlanacağı üzere, Ilısu Barajı’nın yapımı için gerekli finansmanın büyük bir bölümü Alman, Avusturya ve İsviçre ihracat garanti kurumları tarafından sağlandı. Kurumlar kredinin işlerlik kazanması için üç koşul ileri sürdü.

İnanılması zor bir karar
Sulardan etkilenecek olanların yeniden yerleşimi uluslararası standartlarda yapılacaktı. Kültürel varlıkların dökümü çıkarılacak, korunması için önlemler alınacaktı. Çevre konusunda barajdan etkilenecek bitki ve yaban hayat korunmaya alınacak, suyun kalitesi kontrol edilecekti.
Ekim 2006’da Türkiye bu konuda bir “mutabakat zaptı” imzaladı. İnşaat başlamadan önce, sürerken ve bittikten sonra yapılacak işler 153 maddede toplandı. Bunları gerçekleştirmek üzere Çevre Bakanlığı’na bağlı Devlet Su İşleri bünyesinde bir Proje Uygulama Birimi kuruldu.
Kreditörlere taahhüt edilen işler için bir “eylem planı” gerekiyordu. DSİ, bünyesinde bunu yapacak bilgi birikimi olmadığına karar verdi ve bir danışman tutma yoluna gitti. Ancak ihale açmadı. İnanılması zor bir kararla, görev Ilısu Barajı’nı yapacak olan müteahhitlerinin önderliğini yapan Nurol ve ortağı Cengiz’e verildi.

İşte iki sakatlık
Devlet Su İşleri Genel Müdürü Haydar Koçaker, 24 Eylül 2008’de Ankara merkezli Nurol İnşaat ve Ticaret A.Ş.’ye bir mektup yazdı.
Mektupta, “Yeniden Yerleşim, Kültürel Varlıklar, Çevre konularıyla ilgili her türlü saha ve anket çalışması, planlama ve raporlama faaliyetleri, mühendislik ve müşavirlik hizmeti ile ihtiyaç duyulan ve belirlenen hizmetlerin” yürütülmesi için Nurol ve ortağı Cengiz’in görevlendirildiği yazıyordu.
Gerçi mektubun altında Koçaker’in imzası var ama görevlendirme emri Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’ndan geldi. Ilısu ile ilgili bütün önemli kararların arkasında, Başbakan’a en yakın politikacılardan, İstanbul Su ve Kanalizasyon İşletmesi (İSKİ) eski genel müdürü, bu politikacı vardır.
Bu görevlendirmenin ne kadar uygunsuz olduğunu şöyle anlatmaya çalışayım: Bir kişinin aynı anda hem sanık, hem savcı, hem yargıç olması nasıl saçma ise, bir şirketin hem devlet adına iş yapması hem de devlet adına aynı işi kontrol etmesi aynı derecede saçmadır.
İşin ihalesiz ve kimseye haber vermeden tahsis edilmesi birinci sakatlığı meydana getiriyor.
İkincisi, kendilerine tevdi edilen işin müteahhitlerin ihtisas sahasına girmemesidir.

Muhatap bulamıyorum
Nitekim Nurol DSİ’den aldığı işi Encon adlı bir çevre danışmanlık şirketine havale etti.
“Ancak bu muameledeki hatayı ortadan kaldırmaz” dedi kaynağım. “Çünkü Encon müteahhitlerin taşeronudur, onlardan para alıyor ve onların çıkarı aleyhine bir şey yapmasını beklemek makul değildir.”
Aslında ihaleli veya ihalesiz DSİ’nin işi Nurol-Cengiz’e vermemesi, ihale açsa da bu şirketlerin etik olarak ihaleye alınmaması gerekiyordu.
Kontrolün amacı, kamu adına kaynakların doğru ve yerinde kullanılmasını sağlamak ve işlerin istenen kalitede yapılmasını garanti etmektir.
“Bir firmadan bir hizmet alıyorsanız aynı firmaya aldığınız hizmetin kalitesini kontol ettirmezsiniz” dedi kaynağım.
“DSİ, Nurol’u aynı anda hem baraj inşaatı dolayısıyla birtakım kayıplara ve zararlara neden olabilecek taraf, hem bu zararlar için gerekli önlemleri alması gereken taraf, hem de bu önlemlerin alınıp alınmadığını kontrol edecek taraf haline getirdi.”
“Oysa inşaat işlerinden doğacak kayıplar, zararlar ya da mağduriyetleri inceleyecek yapının bağımsız olması gerekir.”
“Aksine” diyor kaynağım, “Tüm işler inşaat konsorsiyumunun çıkarları doğrultusunda hareket edecek yapılar olarak organize edildi.” Anlaşılıyor ki amaç, yeniden yerleşim ve diğer konularda uygulamaları uluslararası standartlarda yerine getirmek değil, getiriyor görünerek inşaat konsorsiyumunun çıkarlarını gözetmekti.
Çevre Bakanlığı, DSİ ve Nurol bu ve diğer konularda yönelttiğim sorulara cevap vermediler.