Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin en büyük ikinci akarsuyu olan Dicle’nin Ilısu mevkiine baraj yapma çalışmaları 1954’te başladı.
Dolgu barajları sıralamasında Ilısu, Atatürk Barajı’ndan sonra, ikinci büyük baraj olacak, Atatürk’ün ürettiği elektriğin yüzde 55’ini üretecekti. Bu arada binlerce insanı evinden barkından edecek, eşsiz tarihi eserleri su altında bırakacaktı.
Projeyi ilk gerçekleştirme girişimi Erbakan hükümeti zamanında yapıldı. Uluslararası çevre kuruluşlarının baskısı o projeyi gömdü. Projeyi tezgâha ikinci defa Erdoğan hükümeti koydu.
Gelen haberler bu girişimin de kayalara oturma aşamasına geldiğini gösteriyor.
Her iki başarısızlığın da arkasında aynı temel neden yatıyor: 1954 kafasıyla 21. yüzyılda baraj yapmaya çalışmak.
Baraj yapma konusunda artık, çevre, finansmandan önemlidir. Ankara bunu anlamıyor, anlatıldığı zaman da gereğini yerine getiremiyor. Çünkü bizde devletin geleneksel refleksi kırıp dökmektir, özen göstermek değil. İnsan ise... Püh! Türk olarak dünyaya bedelsin ama insan olarak on paralık değerin yoktur.
Başbakan, iki küsur yıl önce, büyük bir aceleyle, finansman bulunmadan barajının temelini attı. İhale falan da yapmadı. Projeyi birtakım şirketlere ihsan etti.

Hiç başlamayabilir
İnşaatın ilk aşaması için gerekli 1.2 milyar euro, temel atma töreninden sekiz ay sonra bulundu. Parayı Almanya, Avusturya ve İsviçre’nin ihracat kredi kurumlarıyla ve bir grup özel banka verecekti.
Ancak inşaat başlamadı ve hiç başlamayabilir de. Finansmanın serbest bırakılması için Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) ve bazı başka devlet kurumlarının çevreyle ilgili bazı işleri tamamlaması gerekiyordu.
Gâvur kardeşlerimiz geldiler, gittiler, bizimkileri iteklediler ama işler bir türlü rayına oturmadı. Onlar da bir süre önce restlerini çektiler. “Altmış gün içinde yapılması gerekenler yapılmazsa biz bu işten çekileceğiz” dediler.

Süre doluyor
Süre 6 Aralık’ta doluyor. Bu tarihten başlayarak üç devletle beraber sendikasyona dahil bankalar da kredilerini geri çekebilir.
Fırtınayı yatıştırmak üzere geçen hafta Türkiye’den resmi bir ekip Almanya’ya gitti. Dün konuştuğum bir yetkili, “Altmış günlük süre zarfında arzu edilen seviyeye gelmek için elimizden geleni yapıyoruz. Uygunsuzluk kalkabilir. Herkes olaya sıcak bakıyor ve projenin devam etmesini istiyor” dedi.
Bakalım. Göreceğiz. 1954. 2008. Elli dört yıl. Biz Türküz. Bizde zaman çoktur. Ama gene de ben olsam bu iş olacak diye iddiaya girmem.
Not: Konuyla ilgilenenler Latif Yıldız’ın Hasankeyf’in Çığlığı kitabına başvurabilirler. 0332 353 27 30’dan elde edilebilir.