Ilısu Barajı’nı Avrupa devletlerinin sağladığı kredilerle yapma girişimi ikinci defa başarısızlıkla sonuçlanmaya doğru gidiyor.
İlk girişim Erbakan hükümeti zamanında yapılmıştı.
Ilısu hidroelektrik enerji barajı için Almanya, Avusturya ve İsviçre ortaklaşa 450 milyon euro’luk ihracat kredi garantisi taahhüdünde bulundular. Erdoğan, barajın temelini 30 ay kadar önce törenle attı. Ama o günden bu yana hiç ilerleme olmadı. Çünkü, çevre konusunda taahhüt edilen önlemler zamanında alınmadı.
Almanya, Avusturya ve İsviçre temsilcileri dün Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nü ziyaret ederek kredinin askıya alınacağını haber verdiler.
Kreditörler Türkiye’ye 60 gün mühlet tanımış, bu süre 12 Aralık’ta sona ermişti.
Şimdi, taraflarca imzalanmış olan kredi anlaşması uyarınca altı aylık yeni bir süre başlıyor. DSİ’den öğrendiğime göre, bu süre içinde çevresel taahhütler yerine getirilirse kredi yeniden işler hale gelebilir.
Bırakılan yerden başlanacak mı?
İnşaatı yapacak olan konsorsiyumun öncülerinden olan Nurol’un bir yetkilisi: “Sözleşme açık. 180 gün içinde düzeltmeler yapıldığı halde uygunsuzluk durumu kaldırılabiliyor” dedi.
Bu durumda bırakılan yerden yeniden başlanacak.
Ama başlanacak mı?
Edindiğim izlenim, baraj projesinin sahibi olan DSİ’ye Almanya, Avusturya ve İsviçre’nin baskısından gına gelmiş olduğu.
Bir DSİ yetkilisi söyle konuştu: “Çevre koşullarına uyum bakımından onların arzu ettiği seviyeye gelirsek takdir gene onların oluyor. Ama bakalım biz böyle bir şeye nasıl bakacağız? Bu, Demokles’in kılıcı gibi tepemizde. Engelli yarış gibi... AB’ye girmenin ufak bir modeli.”
Karar DSİ’nin patronunda
Şimdi DSİ bürokratları bir durum değerlendirmesi notu hazırlayıp topu siyasilere atacaklar.
İlk aşamada karar DSİ’nin patronu olan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun olacak.
Anladığım kadarıyla, Almanya, Avusturya ve İsviçre arasında da fikir ayrılığı var. İsviçre Türkiye’ye mümkün olduğu kadar çok zaman tanınması taraftarıyken çevrecilerin baskısını daha çok hisseden Almanya ve Avusturya daha katı bir tutum içinde. Ama, her üç ülke de dünya ekonomisi hızla yavaşlarken büyük bir kontratı ellerinden kaçırmak istemiyor.
Biliyorlar ki kaçırırlarsa sırada ağızlarının suyu akarak bekleyen başka ülkeler ve şirketler var. Bunların başında da inşaat sahasında Avrupa’ya adım atmak isteyen Çin geliyor.