İngilizcede “soul searching” diye bir deyim var. “Ruh taraması,” olarak çevrilebilir, belki. Kişinin, bir konuda, vicdanında, güdü, inanç ve tavırlarını keskin bir incelemeye tabi tutması anlamına geliyor. Bir cephaneliğin patlayıp 25 gencin ölmesi gibi olayların ulusta böyle derin ruh taramalarına neden olması gerekirdi. Neden, ileri ülkelerde ender görülen felaketler bizim ülkemiz için rutindir, diye muhasebe yapmalıydık.
Akşamleyin, önce BBC’yi izliyorum sonra bizim haber kanallarına geçiyorum. Türkiye’de, her Allah’ın günü, adamların bütün dünyayı tarayıp bulduğundan çok kötü haber var. Kötü haber yoksa, siyasilerin nefret ve hiddet dolu konuşmaları var. Ya da olmayan yerde yaratılan krizler. Bu adamlar Türk’ün Çin işkencesidir.
Neden kaçak taşıyan tekne, ardında atmıştan fazla ceset bırakarak, bizim sahillerimizde batar?
Neden Suriye bizim jetimizi düşürür ve nerede ve neden düşürdüğünü hiçbir zaman öğrenemeyiz?
Neden, sahibi de, inşaatçısı da Türkiye’nin en ünlü firmaları arasında olan bir barajın kapakları aniden yerlerinden fırlayıp suyun boşalmasına ve birçok çalışanın ölmesine sebep olur?
Neden başka hiçbir ülkede çökmeyen madenler bizde çöküp çalışanları on binlerce ton toprak altında bırakır?
Neden sivil havacılıkta dünya kaza rekortmenleri arasındayız?
Neden bu kadar çok köprü çöker? Bu kadar çok su baskını, heyelan olur?
Neden, Genelkurmay, güneydoğuda, askerlerine doğru dürüst karakol yapmak için otuz yıl bekler?
Madagascar’ı izlediniz mi?
Bu ve buna benzer olayların tarihsel ortak iki paydası var: Nedenlerinin araştırılıp açıklanmaması. Sorumluların bulunup cezalandırılmaması.
Başbakan dindar bir nesil yetiştirmek istemekte haklı, galiba. Gençlere, işlerinin Allah’a kaldığını öğretmenin en kestirme yolu bu. Deveyi, bağlamadan tevekkül etme geleneğinden geldiklerini erken yaşta öğrensinler.
Yirmi beş genç öldü. Başbakan veya Genelkurmay başkanı, hemen, kamuoyunun güvendiği bir kişinin başkanlığında bir komisyon kurmalıydı. Bu komisyon patlamanın nedenlerini bulmalı, böyle felaketlerin tekrarlanmaması için önlem önermeliydi.
Ne oldu bunun yerine? Her zaman olan. Alaturka bir kakofoni.
Altı ay önce, yukarıda bahsettiğim kazalarla ilgili bir yazımda “Kabahatin kimde olduğu bulunacak mı?” diye sormuş, şu cevabı vermiştim:
“Hiç sanmıyorum. Bizde, özellikle dişli oyuncular söz konusu olduğunda, bu gibi olayları zamana yayıp unutturmak kuraldır.”
Bakanlıklar buna şiddetle tepki gösterdi. Olaylar aydınlatılacaktı.
Ne oldu? Alaturka bir sessizlik.
Madagascar adlı filmi izlediniz mi? Orada, hayvanat bahçesinden kaçışı düzenleyen bir grup komik penguen var. Liderleri, sıkışık durumlarda, onlara hep aynı komutu verir: “Gülümseyin ve el sallayın çocuklar, gülümseyin ve el sallayın.”
Türkiye’deki felaketler için iyi bir düstur olabilir.