Gezi notları Kars - 2. bölüm
Kars’ın geleceği olmayan bir il olarak algılanması sermaye birikiminin sürekli Batı’ya kaymasına yol açıyor. Bu kaçış geri kalmışlığı kendi kendini besleyen bir olgu haline getirdi.
“Orada mayalanan buraya geliyor” dedi, İstanbul’a döndükten sonra konuştuğum Kars’lı işadamı Sabri Yiğit. (Resim 2) Ve ünlü markaları ve işadamlarını saymaya başladı: “Aras Kargo, Aytemiz-Akpet, Vatan Bilgisayar. Türkiye’deki cam sanayii Karslıların elindedir.”
Tüketici elektroniği pazarının önde gelen şirketlerinden Digicom’un sahibi olan Yiğit’in kendisi de bu kervanın yolcularından. Kars’ın eşrafından olan ailesi 1980’de ‘bir gecede’ Ankara’ya göçmüş.
Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, geri kalmışlığın nedenleri her yerde aynıdır. Kars’ta olduğu gibi diğer bütün illerde de ilerlemenin önünde duran bölgesel nedenler muhakkak vardır. Ama geri kalmışlığın esas nedeni bölgesel değil, evrenseldir.
Belediye başkanı YDH ile başlamıştı
Türkiye’nin siyasi ve bürokratik kadroları kalitesizdir. Bu kadrolar Türkiye’nin sorunlarını çözecek yeteneğe sahip değildir. Kurumlar zayıftır.
Alınan önlemler etkin değil. Türkiye’de yönetimin en belirgin özelliği rüşvet ve yolsuzluktur. Eğri bir okun hiçbir zaman hedefe varmaması gibi, rüşvet ve yolsuzluk bütün planları, kararları, yasaları saptırır.
Bu açıdan bakıldığında Kars -Türkiye’nin kendi gibi- acemi ve üçkağıtçı bir doktorun eline düşmüş hasta gibidir. Bu doktor -yani Ankara’daki ve Kars’taki siyasiler ve bürokratlar- hastayı tedavi etmek bir yana teşhis etmekten acizdirler. Bu hem yerel, -yani belediye- hem de Ankara, hükümet bağlamında geçerlidir.
Kars Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ikinci dönem başkanlık yapan, şehrin zengin ve köklü ailelerinden birine mensup enerjik bir adamdır. (Resim 3)
Siyasi hayatına Cem Boyner’in liberal Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) ile başladı. O dağılınca Anavatan Partisi’ne (ANAP) geçti ve 1999’da belediye başkanı seçildi. ANAP 2002 genel seçimlerinde silinince Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) geçti ve
2004’te ikinci defa başkan seçildi.
Alibeyoğlu, aynı zamanda zengin bir işadamıdır. Kars’ın ilk ve tek yerel televizyonu olan Serhat TV ona aittir. Kars’ta yıllar sonra açılan tek sinema olan Kars Şehir Sinemas’nı da o açtı.
Alibeyoğlu’yla, hayatımda gördüğüm en geniş koridorlara sahip iş hanındaki belediyede buluşacaktım. Randevu saatinde oraya vardığımda sekreteri beni başka bir adrese yöneltti. Belediye, Kars’ı 1878-1917 yıllarında ellerinde tutan Rusların eski gümrük binasını restore etmişti ve Başkan oradaydı.
Alibeyoğlu’nu, durmadan çalan cep telefonunun titreştiği bir masanın arkasında oturur buldum. 53 yaşındaydı ama çok daha genç gösteriyordu.
“Bunu kapatalım yoksa konuşamayacağız” dedi. “Santral memuru almamız lazım. Günde 500 defa çalıyor. Kötü alıştırdık. Her kadında, her yaşlıda, her çocukta var.”
Telefonu kapatınca bu defa kapı çalınmaya başladı. Bir ara iki üzgün yüzlü adam içeri girdi. “Cenazemiz var, araba istiyoruz” dediler. “Verin” diye emretti başkan ve başsağlığı diledi.
Su parası ödeyemeyen Karslıya paralı otopark
Alibeyoğlu, Ermenistan hududu hakkında konuşmak istemedi. Oysa bir ara kapının açılması için 50 bin imzalı bir dilekçe hazırlatmış, uzun süre gürültülü bir kampanya yürütmüştü.
Sanırım susmaya zorlandı; çünkü bu konuda Başbakan’dan sıkı bir zılgıt yedi. Kars’ta önemli bir güç olan MHP’lilerin Alibeyoğlu’nu neredeyse ‘ihanetle’ suçlaması hiç hoşuna gitmedi.
Alibeyoğlu çelişki içinde bir adam. Bir yandan “Şehrin dinamiklerini harekete geçiremiyoruz, ticaret olmayan yerde hiçbir şeyden bahsedemezsiniz” diyor. Diğer yandan, “Kars’ın Kafkasya’nın Davos’u” olacağını söylüyor.
Sonra, “Belediye’de maaşları bile ödeyemedik. Gelir yok” diyor.
Gelir yok, ama Belediye’nin internet sitesinde yayımladığı faaliyet raporunda 50 civarında büyük proje var. Neyle finanse edilecek bunlar? Neyin öncelikli ihtiyaç olduğu, hangi kıstaslara göre tayin ediliyor?
Parasızlık, Alibeyoğlu’nun, tek sineması olan kentte yoksul bir belediye için astronomik sayılabilecek paralar harcayıp, her yıl ‘Altın Kaz’ adlı bir uluslararası film festivali düzenlemesine de mani değil.
Belediye’nin en büyük bayındırlık hizmeti, şehrin alışveriş merkezine yakın bir yerinde inşa edilen devasa bir çok katlı otopark. “Adam başı milli geliri Afrika’nın gerisinde” diye tarif ettiği bir yerde, Karslılar’ın arabalarını sokağa park etmek dururken para verip oto parka koyacaklarına inanmak kolay değil.
“İnsanlar, su parasını ödemiyor, garaja mı para ödeyecek” diyor konuştuğum bir Karslı.
Alışverişin en canlı olduğu ana caddeler dahil, sokaklarda her yerde çöp ve moloz var. Kısmen şehre doğalgaz borusu döşenmesinden, kısmen ihmalden dolayı nerdeyse tüm yollar delik deşik. Kaldırımlar kalitesiz bir işçiliğin ürünü ve kısa bir süre önce yapılmış olmalarına rağmen dökülüyorlar. Bu koşullar altında çok katlı otoparkın israf olmadığını savunmak da kolay değil. (Resim 4)
Kars’lı olsam, Belediye’nin parasını daha temiz bir şehir için harcamasını tercih ederdim. Ve, ‘Maaşları bile ödeyemeyen belediye, milyonlarca liraya mal olacağa benzeyen otopark inşaatını nasıl finanse ediyor’ diye merak ederdim.
Şeytan ayrıntılarda gizlidir, derler.
Ayrıntılarda gizli olan tek şey şeytan değildir. Kalkınma ve ilerleme de ayrıntılarda gizlidir.
Angutun sevgi ve sadakati olsa, belki...
Aklıma Karslı işadamı Sabri Yiğit’in sözleri geliyor: “Sil baştan ele alınması gereken bir ildir Kars.”
Kars’a gittiğim gün kentin 40 kilometre doğusundaki Kuyucuk Gölü’ne gittim. Kuyucuk, Türkiye’nin geriye kalan en önemli kuş üreme bölgelerinden biridir. Temiz havada düzlükleri kapayan sarı, mor, penbe kır çiçeklerinin kesif kokusu vardı. Tanımdığım bir sürü kuşun sesi birbirine karışmış. Dürbünle suyun üstüde dinlenen angutu izlemeye başladım.
Angut (Casarca ferruginea) büyük boy bir ördek türüdür. (Resim 1) Dünyada yaşayan her 12 anguttan birinin evi Türkiye’dir. Su kuşu olmasına karşın yuvası kayalıklardadır. Yavruları siyah çizgilidir. Yuvadan suya yürüyerek gelirler. Kazlar gibi çayırda otlamayı severler. Aptal, bön insana verilen angut adı, hayvanlara yapılan tüm diğer yakıştırmalar gibi yanlıştır. Nedeni eşi vurulduğunda angutun kaçmamasıdır. Avcının onu da vuracağını bile bile angut, eşinin başucunda durur. Bu onun aptallığından değil sadakatindendir. “Avcılar, yani gerçek avcılar, angut vurmazlar” diyor eski bir avcı olan doğacı dostum Süha Umar, “Uğursuzluk sayarlar. Çünkü ömür boyu tek eşlidir. Eşi ölürse ömrünün geri kalanını tek geçirir.”
Belki Kars, Doğu, bütün Türkiye bizden böyle bir sevgi ve sadakat bekliyor. Sil baştan ele alınması gereken Kars değil ülkenin yönetim biçimidir.
Teşvikin suyu çabuk çıktı, Kars’a da yaramadı
Şirketler yatırım yapmak için pazara, ham madde ve yedek parça kaynaklarına, limanlara, finans merkezlerine yakın, yetişmiş ve bol işgücü olan yerleri tercih ederler.
Türkiye’deki illerin çoğunda bu avantajlar yok. Hükümet en zayıf durumda olan illere yatırımı özendirmek için 2004’te yatırım teşvikleri getirdi.
Teşviğin amacı yatırımı ucuzlaştırarak yatırımcı çekmektir. Daha az vergi ödersiniz veya bir süre vergiden muaf tutulursunuz. Elektik faturanızdan indirim yapılır. Bedava arsa alırsınız. Hatta bazen, yatırım yapanın cebine para bile konulur.
Bu, ilk bakışta iyi bir fikir gibi görünüyor. Ama Türkiye modelinde, her şeyde olduğu gibi bunun da suyunun çıkması uzun zaman almadı. Önce 13 il teşvik kapsamına alındı. Diğer iller, “Biz de isterük” diye yaygaraya başlayınca hükümet il sayısını 29’a çıkardı. Şimdi 50 civarında il teşvik için rekabet ediyor. (Toplam 81 il var.)
Yatırımcılar, doğal olarak, kalkınmamış iller arasında nisbeten en kalkınmış, en uygun olan yerlere gittiler.
Amaç, Kars gibi Doğu ve Güneydoğu illerini kalkındırmak idi; tam tersi oldu.
Düzce, Kahramanmaraş, Kütahya, Uşak, Bartın, Osmaniye ve Afyon gibi iller Teşvik Yasası’ndan en fazla nasiplenen kentler oldu. Bu yerlerde, son beş yılda binden fazla yatırım projesi teşvik alırken; Kars, Tunceli, Muş, Hakkari, Bingöl gibi yerlerde, bu sayı 100 civarında oldu. Yasa kapsamındaki 49 ilden 43’ünde elle tutulur yatırım yapılmadı.
Kars, Düzce’yle nasıl yarışsın?
Bunun yanında İstanbul’un burnunun dibindeki Düzce yatırıma o kadar doydu ki, Düzce Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Metin Büyük, yeni yatırım tekliflerini geri çevirecek noktaya ulaştıklarını açıkladı. Metin Büyük, Referans gazetesinde çıkan bir haberde, “Tabir caizse Düzce yükünü aldı” diyordu: “Her tarafı Gebze gibi Dilovası gibi fabrika yapmak istemiyoruz.”
Kars Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ali Güvensoy ise hayıflanıyor, “Batıda olan illeri Bitlis, Tunceli, Kars’la eşdeğer yaptılar” diyor: “Siz de yatırımcı olsanız orayı bırakıp buraya gelmezsiniz.”
Kars’ta konuştuğum herkes, Kars’ın Düzce gibi kentlerle rekabet şansının olmadığının biliyor.
Kuyumcu Muzaffer Koçak, “Teşvik Yasası çıktı ama burada neyi teşvik edecek?” diye soruyor: “Kars’ı, Düzce ile eşit tutarsan kimse Kars’a gelmez.”
Kars’ın Arpaçay ilçesindeki büyük çiftçilerinden Metin Aksoy (Resim 5) “Doğal kaynağın yoksa, pazara yakın değilsen, yetişmiş insan gücün yoksa, teşvik ne işe yarar?” diye soruyor. “Bize sektörel bazda, seçici, ciddi teşvik lazım,” diyor. “Bu konuya samimiyetle eğilinmesi lazım. Eğer hayvancılık ciddi olarak teşvik edilse, büyük modern işletmeler kurulabilse, Erzurum ve Kars milyar dolarlık potansiyel yaratabilir.”
Ne yapılması gerektiği açıktır. Sadece Kars gibi gerçekten mağdur iller teşvik kapsamında kalmalı. Teşvik sistemini rafine etmeli, illere değil sektörlere teşvik vermeli.
384 köy değil, 384 çiftlik gerekli
Geçen seçimlerden önce, daha sonra Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı olacak olan Mehmet Şimşek sektörel teşviklerin ikinci AKP iktidarının ekonomik programının ana kalemlerinden birini oluşturacağını söylüyordu. Bu söz tutulmadı.
“Buralara has özel teşvikler lazım” diye konuşuyor Güvensoy. “İllere değil, sektörlere teşvik verilmeli.”
Benzer sözleri belediye Başkalı Alibeyoğlu’ndan ve Kars Kalkınma Vakfı Başkanı Nacitarhan’dan da duydum.
Ama bunu söylemek kolay, yapmak zordur. Her ilin koşullarının incelenmesi, mukayeseli avantajının nerede olduğunun bulunması, bol finansmanla seçilmiş sektörelere sürekli destek sağlanması lazım.
Kars’ta bu sektörler hayvancılık, organik tarım; küçük çapta ve yaygın tesislerle desteklenecek, doğa turizmidir.
Türkiye’nin yönetici kadroları bu işi becerebilir mi?
“Ne siyasi ne de bürokratik kadrolar bu işin altından kalkacak yeteneğe sahip” diyor Aksoy.
“Çare belli. Ya tarımı sanayiciler yapacak, ya da köylü sanayici olacak. Ama gelenekselden modern tarıma geçilemiyor. Köylerde ‘orta çağ’ hüküm sürüyor. Barınaklarımız, giysilerimiz, yollarımız hepsi orta çağ. Kars’ta 384 köy var. Bunların yerine 384 çiftlik olmalı.”
Ona hak vermemek mümkün değil. Aslında tarım desteklenmiyor değil. Ama bu destek laftadır. Teşvik için ayrılan para çok küçüktür. Bunu da dişli politikacıların dost ve akrabaları alıyor. Parayı dağıtan bir kısmını kendi cebine atıyor. Teşvikli bir tarım makinesi alınacaksa, belli bayilerden almak şart koşuluyor. Özetle, zaten az olan tahsisin büyük bir bölümü paylaşılıyor, israf ediliyor.
DÜZELTME
Dizinin dünkü bölümünde Kars’ta peynir dükkânı işleten Rıfat Özbek’in telefon numarası yanlış yazılmıştır. Doğrusu 0474 223 20 93 olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.