Zaman geçti. Ilısu Barajı'nı araştırıyordum. İçlerinden birini aradım. Adını yazmamak koşuluyla bana bir şeyler söyledi. Konuşma esnasında hükümetin üçüncü Boğaz köprüsünü "birilerine tezgâhlamaya" çalıştığını da söyledi. Kulaklarım dikildi."Kimlere?" "Daha sonra sizi ararım, karşılıklı oturup konuşuruz."Aramadı. Ben onu defalarca aradım. "Ankara'dan döndükten sonra ararım" dedi. "Çin'e gidiyorum, döndükten sonra muhakkak arayacağım" diye haber gönderdi. Ama aramadı. Korktuğu için benimle buluşmak istemedi. Bana bir şeyler söylese, ondan çıktığı anlaşılsa, AKP iktidarda kaldığı müddetçe şirketi bir daha devletten ihale alamayacaktı. Korkmam için makul bir neden.AKP üçüncü Boğaz köprüsünü birilerine tezgâhlıyorsa, yani ihalesiz birilerine verilmesi için altyapı hazırlıyorsa, öğrenemeyeceğiz. En azından, bu müteahhitten öğrenemeyeceğiz. Birkaç ay önce Türkiye'nin önde gelen müteahhitlerinin katıldığı bir öğle yemeğinde bulundum. Sohbet, falan, ayrılırken bana kartvizitlerini verdiler. İstediğim zaman arayabilirdim. Türksat ile ilgili diziyi yazarken telekom sektöründen birçok kişiyle görüştüm. İçlerinden bir kişi hariç hepsi isminin kullanılmasını istemedi. Ulaştırma Bakanlığı ile işleri vardı. Bana yardım ettikleri duyulursa kara listeye alınabilirlerdi.Bu arkadaşlardan birisiyle Ankara'dan İstanbul'a uçacağım günün sabahında kaldığım otelde kahvaltı edecektik. Beni aradı, "Bunlar şimdi sizi takip ettiriyorlardır, ne olur ne olmaz, en iyisi odanızda görüşelim" dedi. Odamda James Bondvâri bir görüşme yaptık. Bana bir disk verdi.Yurtdışında, uluslararası örgütlerde çalışan, hükümetle hiçbir alışverişi olmayan Türkler bile korkuyor.İşadamlarını temsil eden meslek kuruluşları, odalar, TESEV gibi örgütler falan da farklı değil.Her yerde korku hâkim. Devlet. Et de elinde, bıçak da. Adamı aç bırakır. Sinek gibi ezer. Pek Avrupa Birliğivâri, demokratik bir durum değil. Kara liste korkusu Başlarına gelebilecekleri bildiğim için, işadamlarının konuşmamalarını veya isimleri gizlemelerini yadırgamıyorum.Ama onaylamıyorum da. Çünkü Türkiye anemisinin nedeni kötü yönetim, partizanlık, israf ve yolsuzluktur. Ve bunu en iyi gören, kimlerin sorumlu olduğunu bilen işadamlarıdır. Çünkü onlar politikacılara ve bürokratlara herkesten fazla yakındır. Denklemin bir parçasıdırlar.Oyunun nasıl oynandığını görüyorlar, kim prodüktör, kim rejisör, bilet paralarını kim topluyor, biliyorlar. Ama susuyorlar. Çünkü konuşurlarsa, konuştukları duyulursa, hiçbir zaman sahneye çağrılmayacaklar.Kahraman olmak kolay değil. Bedeli ağır. Dolayısıyla oyun devam ediyor.Biz uzaktan seyrediyoruz, onlar yakından. Korkunun ecele faydası olmayabilir ama işi devletle olan işadamlarına var. mmunir@milliyet.com.tr Oyunu görüp susuyorlar
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024