Bulutlu bir sabah. Soluk bir güneş. Canım sıkılıyor. Aklımda bir konu yok. Canım yazı yazmak istemiyor. Onu yazma, bunu yazma, bu işin iyice tadı kaçtı. Gazeteci artık “neşteri olmayan cerrah,” diyen okuyucu haklı.
Özgürlük dedin mi, bir karanlık dönem bitiyor bir başka karanlık dönem başlıyor. Siyah güneşler ülkesi.
Seçim yapma özgürlüğün var ama seçeneğin yok. Karar ver: Tatlı suda mı, tuzlu suda mı boğulmak istiyorsun.
Her şey beyhude. Dün iktidarda olanların yaptığını bugün iktidarda olanlar bozuyor, yarın iktidara gelecek olanlar da bugün iktidarda olanlarınkini bozacak.
Kumsalda oynamak gibi. Arkanı dönüp baktın mı görebileceğin tek şey dalgaların gelip yaptıklarını silip süpürdüğü, başkaları gelip oynasın diye mükemmel, sanki üzerinde hiç oynanmamış bir düzlük bıraktığı.
Dalgaların sesi hiç değişmez çünkü hep aynı şeyi tekrarlar: “Gel, kumlara kaleler kur, söz veriyorum, seninkiler ebediyen ayakta duracak, çünkü sen diğerlerinden çoook başkasın.”
Dünyaya az zarar versinler diye Tanrı insanlara kısa ömür verdi. O Ki Adı Söylenmez’lerin Eski Ahit peygamberleri gibi yüzlerce yıl yaşadıklarını düşünebiliyor musun?
Dünyada özgür olmayan tek canlı insandır. Onun işi hapishane yapmak ve kendini içine kapatmaktır.
Ama ben bu işte yokum. Ne bana hapishane yaptırabilirsiniz. Ne de hapishanelerinizden birine sokabilirsiniz.
Siz kumdan kaleler yapadurun. Elimde çay fincanı, dolaşamaz oluncaya kadar ağaçların altında dolaşacağım ve kendim olmaya devam edeceğim.
***
Milattan Önce 338 yılında eski Yunanın şehir devletleri arasındaki iki büyük rakip, Makedonya ve Atina, Charonea’da karşı karşıya geldi. On sekiz yaşında ve daha büyük adını almamış İskender savaşçılar arasında idi, Atinalı hatip ve devlet adamı Demostenes de. Savaşı Makedonya kazandı. Binlerce Atinalı öldü veya esir alındı.
Demostenes bunların arasında yoktu. Kaçmıştı. Eleştirildiğinde bugün hâlâ atasözü olarak kullanılan şu savunmayı yaptı: “O ki çarpışır ve kaçar bir gün döner, yeniden savaşır. Çünkü yaşar.”