Korumacılık eğiliminin güçlendiğine dair kendi ülkemizde de örnekler var. Dış Ticaret Müsteşarlığı demir-çelik üreticisi Erdemir ve petrokimya ürünleri üreticisi Petkim’i dış rekabetten korumak için ticaret tarifelerini yükseltti.
Bazı plastik ve demir çelik ürünlerinde gümrük vergi oranları yüzde 100’den fazla artırıldı.
Bu, Erdemir Genel Müdürü Oğuz Özgen’e göre iyi. Özgen bir basın toplantısında ‘’Milli seferberlik dönemindeyiz, kendi kaynaklarımızı ve yerli malı kullanmalıyız” dedi. “Kendi kaynaklarımızı iyi kullanarak sanayimizi yaşatmak durumundayız.’’
Milli seferberlik döneminde mi idik? Bunu ilk defa duyuyorum.
Ama, bunu bir tarafa bırakarak şunu soralım: Hangi sanayiyi yaşatmak durumundayız? Gümrük vergisinin yükselmesi, dış rekabetten koruyarak Erdemir’in işine yarayacak. Ama bu arada daha küçük işletmeler tarafından Türkiye’ye ithal edilen 2-2.5 milyon ton yassı mamul daha pahalı oldu.
Bu ürünü kullanan küçük sanayici için durum eşit derecede iyi değil. Çünkü onların maliyetleri yükseldi ve rekabet yetenekleri zayıfladı.
Zarara uğratılanlar
Aynı şey pahalılaşan plastik hammaddelerini ithal eden yerli üreticiler için de geçerlidir. “Sanayicimiz için bu kriz ortamında maliyetlerin biraz daha yükselmesi anlamına gelen bu vergi artışının, biz sanayicilerde Petkim’in baskısıyla gerçekleştirildiği ve böylece şirket için bir koruma duvarı oluşturulduğu yönünde bir kanaat oluşturdu” diyor İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akyüz.
Bazı demir-çelikçiler de neredeyse aynı kelimelerle Erdemir’i suçluyor.
Bir şirketin büyük olması korunması veya kurtarılması için yeterli değildir. Ya da patronlarının başkentteki politikacılar nezdinde güçlü olması. Ama korumacılık devreye girdiğinde genellikle dişi geçen büyük sanayiciler koruma altına alınır. Genel kamu yararı unutulur. Hem küçük sanayiciler hem de tüketiciler zarara uğrar.
Konunun bir de uluslararası boyutu var.
Siz tariflerinizi yükseltirseniz diğer ülkeler de enayi durumuna düşmemek için kendi tariflerini yükselteceklerdir. Nitekim demir-çelikte tarife yükselten tek ülke Türkiye değildir.
Birçok ülke damping tehlikesine karşı kendi üreticilerini korumak için tarifleri yükseltmekte ve ithalatı kısıtlama yoluna gitmekte. Hafif tertip patlamaya başlayan bir demir-çelik savaşı var. Bu savaştan herkes zararlı çıkacak.
Çünkü korumacılık, bir ülkenin lehine olan bir sonucu diğer ülkelerin aleyhine olan yöntemlerle sağlar. Bu, İngilizlerin “beggar thy neighbour” (komşunu dilenci yap) adını verdiği bu yöntemdir -kendi ülkenizdeki ekonomik sorunları diğer ülkelerin sorunlarını ağırlaştırarak halletmeye çalışırsınız.
Kriz şartları
Korumacılık çerçevesinde bu tarifeler ve kotalar yoluyla iç talebi ithalattan yerli malı ürünlere kaydırmak ve bu yoldan daralma ve işsizliği hafifletmeye çalışmaktır. Dediğim gibi, diğer ülkeler aynı yöntemi uygulamazsa çalışır. Uygularlarsa, ki uygulayacaklarına emin olabilirsiniz, o zaman resesyon depresyona dönüşür. Aynen 1930’larda ABD’de patlayan krizin depresyona dönüşmesi gibi.
G20 ülkeleri global krize çare bulmak için 2 Nisan’da Londra’da toplanıyor. G20, Türkiye dahil dünyanın en büyük 19 ekonomisi ve Avrupa Birliği’nden meydana gelen bir topluluktur. Korumacılık gündem maddelerinin başında yer alacak. Eğer bu konuda fikir birliğine ulaşılamazsa kriz uzun mu olacak, derin mi olacak diye sormaya gerek kalmayacak.
PETKİM Genel Müdürü Kenan Yavuz’un mektubu:
PETKİM tam rekabet koşullarına açıktır
25 03 2009
Sayın Metin Münir,
Türkiye uzun yıllardan beri ithalata dayalı bir büyüme modeli seçmiştir.Ucuz ithalata dayalı enflasyonu baskı altında tutma stratejisi, ülkemiz ekonomisini giderek daha fazla ithalata bağımlı hale getirmiştir. İhracatı ve üretimi direkt olarak destekleyip rekabet gücümüzü artırmak yerine ithalatı teşvik eden mekanizmalar yüzünden yerli üretim zinciri kopmuştur. Dun sadece hammadde gönderen ülkeler, şimdi mamullerini de Türkiye pazarında kolaylıkla satabilmektedirler. Yerli üretim aleyhine, ithalat lehine sayısız avantaj vardır. Kayıt dışılık ithalat proseslerinde çok daha kolaydır. Mevzuatımız üreticiyi tüccarlığa ve al-sat felsefesine zorlamaktadır. Biz Petkim olarak tüm üretim zincirinin haksiz ithalat rekabeti konusunda gözetilmesi gereğine inanıyoruz.
Yıllardır Türkiye, gümrük birliği nedeniyle AB’nin üçüncü ülkelere uyguladığı gümrük tarifesini uygulamakta, ancak üçüncü ülkeler Türkiye’ye AB için uyguladıkları tarifeyi uygulamamaktaydı. Petkim yıllardır ülkemiz petrokimya sektöründe haksız rekabet yaratan, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi zengin hammadde kaynaklarına sahip, ülkemiz petrokimyasal üretim gücünün 30 katına sahip ülkelerin GYÜ kapsamından çıkartılarak indirimli gümrük vergilerinden yararlandırılmaması konusunda mücadelesini sürdürmüştür ve bu çerçevede DTM’na ilk müracaatını 14 Aralık 2005 tarihinde yapmıştır. Ortak gümrük tarifeleri uygulanırken, gelişmiş ülke ve gelişmekte ülke tanımlaması yapılırken sektörel bir klasifikasyon yapılmamıştır. Petkim yıllardır bu durumun yarattığı haksız rekabetin mücadelesini verdi. 1 Ocak 2009 tarihi itibarıyla bazı PETKİM ürünlerinde 3. ülkeler gelişmiş ülke statüsüne alınarak gümrük vergileri %2-3 seviyesinden % 5.5-6.5 seviyesine yükseldi. Bu vesile ile DTM’nin yerli üreticiyi koruma konusunda gösterdiği duyarlılığa teşekkür etmek istiyorum. Bu artışa rağmen gümrük birliği anlaşması uyarınca üçüncü dünya ülkelerine %7.5-20 arasında değişen gümrük vergisi ödemek zorundayız. Bu çerçevede, Rusya’ya %15, Suudi Arabistan’a %12 gümrük vergisi ödüyoruz.
Bu vergi artışına konu olan ülkelerin başında gelen Suudi Arabistan petrokimya konusunda ultra gelişmiş bir ülke olmanın yanında, Petrokimyanın temel hammaddesi olan LPG ve propanı sübvanse etmektedir. Sübvanse edilmiş bir hammadde ile üretilmiş ürünler ile sıfır gümrüklü bir pazarda eşit koşullarda rekabet nasıl olacaktır. Bu uygulama hiçbir şekilde mütekabiliyet ilkesine uymuyor.Üstelik bu rakipler, tek yerli üretici olduğumuz için Petkim fiyatını refere ederek fiyatlandırma yapmakta ve Petkim ne verirse altına girerek büyük bir haksiz rekabet yaratmaktadırlar. Altını çizerek belirtmek istiyorum, bu uygulama korumacılık değildir, haksız rekabetin önlenmesi çerçevesinde yapılan bir teknik düzenlemedir. Ayrıca, bu uygulama ihracatçılarımızı bağlamamaktadır. Dahilde İşleme Rejimi (DIR) sayesinde ihracatçılarımız sıfır gümrükle ithal etmeye devam edecek, dolayısıyla Türkiye’nin uluslararası pazarlarda bir rekabet kaybı söz konusu değildir.
Biz her zaman tam rekabet koşullarına açığız; koruma değil, adalet ve eşit koşullar istiyoruz. Eğer bir teşvik olacak ise bu üretici için olmalıdır, ithalatçı için değil; çünkü ben istihdam yaratıyorum, bilgi ve teknoloji transfer ediyorum, yatırım yapıyorum, dünyanın en pahalı üretim girdilerini kullanmak zorunda bırakılıyorum. Üretmenin suç, ithalatın ise iltifata tabi bir büyük marifet olduğu bir atmosferde bu büyük başarıyı sağlayan ithalat lobisini tebrik ediyor ve onların başarılarını büyük bir kıskançlık ile izlediğimi belirtmek istiyorum
Selam ve sevgilerimle
Kenan YAVUZ
PETKİM Genel Müdürü