Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tarih 30 Ağustos. Kararın altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün imzası var. Gül Başbakanlık'tan geldiği gün kararnameyi imzaladı. Hukuk birikimi biraz daha güçlü bir cumhurbaşkanının bu kararnameyi imzalayabileceğini sanmıyorum.Devlet Su İşleri'nin Orman Bakanlığı'na bağlanması ciddi bir yönetişim hatasıdır. Çünkü ağır bir çıkar çatışması veya, Anglosakson deyimiyle, conflict of interest durumu ortaya çıkarıyor. DSİ ile Çevre Bakanlığı'nın "çıkarları" birbirine terstir. DSİ'nin yaptığı her altyapı yatırımı çevreye olumsuz etki yapar niteliktedir. Çevre Bakanlığı'nın görevi ise bu tür etkileri asgariye indirmek veya tamamen bertaraf etmektir. Tayyip Erdoğan'ın ikinci başbakanlığının ilk işi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nü Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlamak oldu. Aynı bakanın emriyle su dairesinin geliştirdiği bir altyapı projesine çevre dairesi olumsuz çevre etki raporu vermez. Aynı insanın hem hırsız hem polis olamayacağı gibi.Bu birleşme devlet çatısı altında çevreyi korumakla görevli en etkin kurumu hadım etmiş oluyor. Türkiye gibi zaten çevrenin katledildiği, DSİ tarihinin aynı anda çevrenin yok ediliş tarihi olduğu bir ülkede bu, doğayı Tanrı'ya havale etmek demektir.Olayı daha da vahim hale getiren, yeni çevre bakanının kişiliğidir.Çevre ve Orman Bakanı Afyonkarahisar Milletvekili 59 yaşındaki Veysel Eroğlu'dur. Başbakan'a en yakın kişilerden biri olan Eroğlu 1994-2003 yıllarında İSKİ Genel Müdürlüğü, 2003-2007 yıllarında DSİ Genel Müdürlüğü yaptı.İnternet sitesinden öğrendiğimize göre Eroğlu, "Tatil dönemlerinde babası rahmetli Hacı İbrahim Eroğlu'nun manifatura, tuhafiye ve konfeksiyon dükkânında çalışırdı. Ayrıca tarlalarındaki mahsullerin sulama işleriyle meşgul olurdu. Suya olan sevgisi o tarihlerdeki çocukluk dönemlerinden başlamıştır." Çevre katlediliyor Nasıl barajı sevmekle barajın yapıldığı yeri sevmek ayrı ayrı şeylerse suyu sevmek ve doğayı sevmek de ayrı ayrı şeyler olsa gerek.Bunun için olacak ki Eroğlu, "Türk Çevre Mevzuatı'na göre ÇED Raporu'ndan muaftır" diye, Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi'nin yapımında çevre etki değerlendirme raporu hazırlanmasın diye aylarca direndi. Sonunda böyle bir rapor hazırlandı ama Eroğlu fikrini değiştirdi diye değil. Alman, Avusturya ve İsviçre "ÇED raporu yok, finansman yok" diye ayak diredi diye. Eroğlu'nun deyimiyle, salt "Finansman prosedürü gereği" olduğu için. Bu birleşme Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın aynı hücreden klonlanmış olmasının ne kadar sakıncalı olduğunun ilk kanıtıdır. Son kanıtı olmayacağına emin olabilirsiniz. Doğayı sevmek ayrı Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu'nun geçtiğimiz Cuma günkü gündeminde dört üniversitede 14 akademisyeni kapsayan bilim hırsızlığı da vardı.Eğer bir sonuç bekliyorsanız nefesinizi tutmayın. Bu görkemli kuruluş başbakanın sabahleyin ettiği bir lafa öğleye kalmadan cevap yetiştirmesini bilir. Ama iş Türkiye'yi dünyada rezil eden bilim hırsızlığına geldi mi karar vermek için yıllarca başını kaşıması gerekir.Beyanat vermek kolaydır. Ama yerlerde sürünen üniversite sistemine çeki düzen vermek kolay değildir. Güncelleştirmek adına haber vereyim: YÖK, intihal yaptığı iddia edilen akademisyenlerle ilgili olarak Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'nden rapor istedi. Bu raporlar daha gelmedi. Olayın Orta Doğu Teknik Üniversi'nde mydana çıkartılma tarihi aralık 2006'dır. ODTÜ'nün olayı Mersin Üniversitesine haber verme tarihi Nisan 2007. Yani bu üniversitelerin iddaları inceleyip YÖK'e bir rapor sunmaları için ellerinde altı ay kadar bir zaman vardı.YÖK ÖDTÜ'den bir rapor beklemiyor. Orada intihal suçu işlediği iddia edilenler akademi üyesi, değil öğrencidirler. Onların cezalandırılması içi YÖK'e değil ODTÜ'ye aittir.YÖK ÖDTÜ'den bir şey bekleyemeyebilir ama ODTÜ YÖK'ten bir şey bekliyor. Bu da üniversitenin kuruma göderdiği, intihali öğrenciler için suç haline getiren yönetmenliğin onaylanmasıdır. Siyasetten ne zaman vakit bulur da o işe bakalar, Tanrı bilir.Diğer üç üniversiteye dönecek olursak. YÖK bunlardan raporları aldığında bu iş için var olan komisyonlardan birinde inceletecek. Komisyonlar bilirkişi oluşturup intihal iddialarını yeniden inceleyecek. Eğer bir suç tespit edilirse işlem yapılacak.Ama dediğim gibi. Nefesinizi tutmayın. Öğrendiğime göre "intihal dosyalarının sonuçlandırılması 3-4 yılı buluyor."YÖK'ten bir kaynak : Bize üniversitelerden gelmiş bir yazı yok," dedi. "Gene kurul'dan bir an önce tamamlanmasına dair karar çıktı. Uyarı yazısı yollanacak, acele edin diye."İntihal incelemesinde titizlik gösterilmesi gerektiği muhakkak. Ama 3-4 yıl?Dünyayı sarsacak kitaplarsan değil beş on sayfalık makalelerden bahsediyoruz. YÖK titizliğin arkasına sığınamaz. Yazımı bitirirken adı bende saklı, intihalden bağrı yanık bir akademisyenin cümlelerini YÖK'e ithaf etmek istiyorum:"Türban olayından ben de endişeliyim ama bunca zaman türban olduğundan mı üniversiteler bu hale geldi? YÖK neden sahtekarlıklar konusunda üç maymunu oynuyor da türban konusunda bu kadar alevli davranıyor? Bıktım artık Atatürkçülük maskesi altında oynanan bu tiyatrodan. Atatürk yaşasaydı, türbandan daha çok sahtekar bilim adamlarını ayıklardı eminim."Duyuyor musunuz, beyler ve hanımefendiler? Yoksa sesimin oraya gelmesi 3-4 yılı bulur mu? YÖK VE İNTİHAL: NEFESİNİZİ TUTMAYIN İNTİHALE TEPKİLER Prof. Dr. Baki Akkuş, Türk Fizik Derneği, Genel Başkanı ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları kösenizde ve günlerdir diğer basın ve yayın organlarında yer almaktadır. Öncelikle eğer iddialar doğru ise intihali (Bilim hırsızlığı) gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor ve en ağır şekilde cezalandırılmalarını yetkililerden bekliyoruz. ICTP (Uluslar arası Teorik Fizik Merkezi Trieste İtalya) ortaya çıkartılan ve daha sonra 15 Türk fizikçisinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları Nature dergisinde yer alınca ülkemiz kamuoyunun gündemine geldi.Bu tür intihal (Bilim hırsızlığı) olayları dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de az da olsa meydana gelmektedir. Ülkemizde de olabilmektedir. Burada önemli olan intihal (Bilim hırsızlığı) olayının ciddiye alınması ve intihal yapanların en sert şekilde cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarının önüne geçilmesi mümkün olamayacaktır. ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları gündeme geldiğinden bu güne kadar Türk Fizik camiası büyük zarar görmüştür. Ülkemizde namuslu, dürüst ve alınterleri ile fizik araştırmaları yapan ülkemizin bilim ve teknolojisinin gelişimine katkı yapan binlerce fizikçimiz töhmet altında kalmıştır. Yurt dışından da yapılan yayınlarda sanki tüm Türk Fizikçileri bilim hırsızı gibi bir hava yaratılarak linç girişimi başlatılmıştır. Nature dergisinin baslığı ve alt baslığı:Turkish physicists face accusations of plagiarism (Türk fizikçiler bilim hırsızlığı suçlamasıyla karşı karşıya) "There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable."Bilim hırsızlığının müessif bile sayılmadığı kültürler vardır.) seklinde olmasini hem irkci bir soylem ve hemde ulusumuza ve Turk fizik camiasina karsi yapilan bir linc girisimi olarak dusunmekteyiz. Ayrica bu makalelerin yayınlanmasında, "copy-paste" usuluyle makale yaptığı iddia edilen kişiler kadar, bu tip makaleleri kolay yayınlayan, hakemlerin hic mi sorumlulugu yok.Bu linç girişimine karşı yapılacak tek şey ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal yaptıkları iddialarının bir an önce yetkililerce soruşturulup sonlandırılıp Türk ve yabancı bilim camialarının bilgisine sunmaktır. Tüm meslek grupları için geçerli olan Intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarına sessiz kalınması bunu yapanları cesaretlendirecektir. Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, yıllar önce alınan kararlarla makale yayınlayana teşvik anlamında parasal destek sağlamak, nitelikten çok, niceliğe yani makale sayısına önem vermek sonucunu doğurmuştur ve ne yazık ki intihal olaylarının meydana gelmesinde bu anlayışın da payının olduğunu unutmamak gerekir.Tüm meslek gruplarını içine alacak, denetleyecek ve yaptırım gücü olan ETİK KONSEYİ'nin kurulması için bir yasa çıkarılmalıdır. Ayrıca akademik çalışma yapacak gençlere bilim etiği eğitimi verilmesi yanında öğrencilerin intihal yapmaları durumunda danışman hocaları da en az intihal yapan öğrenci kadar sorumlu tutulmalıdır. İNTİHAL İDDİALARI TÜRK FİZİK DÜNYASINA BÜYÜK ZARAR VERDİ Kayhan Kantarlı Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Bilimsel hırsızlıklar/intihal üniversitelerimizin kanayan bir yarası. Ne yazık ki YÖK ve Üniversite rektörleri başta olmak üzere ilgili kurum yöneticilerinin kanıtlanmış olaylar karşısında taraflı davranmaları ve gözlerini kapayıp örtbas etmeye çalışmaları cesaretlendirici bir etki oluşturdu bilimsel sahtecilikler çığ gibi büyüyüp bu günkü boyutuna ulaştı. Basınımızın konuyu gündeme getirmekle birlikte, soruna mutlaka çözümlenmesi gereken bir olgu olarak sahip çıkıp ısrarla takipçisi olanlar o kadar az sayıda ki, her şey intihalcilerin ve yandaş korumacılığı anlayışıyla intihalleri örtbas etmeye çalışan meslekdaşlarımızın öngördüğü gibi gelişiyor ve basındaki sesler bir iki gün sonra kesilip her şey eskisi gibi devam ediyor. Bizlerin çoğu kez bireysel olarak yürütmeye çalıştığımız mücadele ancak ... değerli basın mensuplarının ... destekleri sayesinde etkili olabilir. Özellikle internet sayfanızdaki köşenizi, YÖK bilimsel sahtecilikler karşısında ciddi önlemler almaya başlayıncaya kadar, olanaklarınız ölçüsünde sorunla ilgili mesajlara açık tutmaya açık tutmaya çalışacağınıza güveniyorum.Üniversitelerimiz, içlerindeki bilim etiği yoksunlarını temizlemedikçe "Temiz Toplum" olma özlemlerimiz gerçekleşemez. ÜNİVERSİTELER TEMİZLENMEDİKÇE TEMİZ TOPLUN OLAMAYIZ Ayse Yaylali Profesör, "Eşeği üniversitenin kantinine bağlasan 4 senede mezun olur" demiş. Öğrencilerden biri de hazır cevap hemen atlamış, "4 sene daha bağlasan profesör olur" diye. EŞEĞİ ÜNİVERSİTE KANTİNİNE BAĞLAMAK Mustafa Gündoğan Bilkent Üniveristesi, Fizik-IV Gidebileceğim o kadar çok tıp ve mühendislik bölümü varken, bilim adamı olmak için fizik bölümüne ilk tercihimle, girdim. Yüksek lisans ve doktoraya da devam etme niyetindeyim. Burada bu bölümde tüm öğrenciler benim gibiyken, intihali bir terbiyesizlik ve ahlaksızlık olarak görüyorken, bunun diğer üniversitelerde yerleşmiş bir sistem olduğunu görmek beni çok üzdü. Dolayısıyla bu intihal iddiaları beni potansiyel bir bilim adamı olarak bir hayli ilgilendiriyor.Bu konunun basında yer almaması ve güya eğitimci olduğunu iddia eden köşe yazarlarının bile bunu köşelerine taşımaması, bana bu olayın bağlantılarının ve ciddiyetinin daha büyük olduğunu düşündürüyor. YÖK'ten e diğer üniversitelerden hala bir ses yok. Bunun üstüne lütfen gidiniz, peşini bırakmayınız. mmunir@milliyet.com.tr GAZETELER İNTİHALLE NEDEN İLGİLENMİYOR?