Lindau, Güney Almanya
Gelecekle ilgili tahminlerde, genellikle, insanlığın geleceğinin olmadığı olasılığı hesaba katılmaz.
Oysa bu olasılığın artık hesapların başında gelmesi gerek. Çünkü yeryüzü sayı ve iştahı gittikçe artan insanların taleplerini karşılayamaz hale geldi.
Dünya nüfusu 1930’da iki milyar idi, bugün yedi milyara yaklaştı. Beş sene sonra dokuz milyarı aşacak.
Dünya alabileceğinden fazla insanın bindiği bir asansörün halatları gibi incelmekte ve kopmaya hazırlanmakta. Benim çocukluğumda sonsuz olduğu varsayılan dünya kaynaklarının artık limitleri olduğu ve bazı limitlerin aşılmasına yakın olduğumuz ortaya çıktı. Yeryüzü ve yaşamamıza olanak veren biyosfer (yeryüzünün canlılara hayat sağlayan tabakası) sonsuz bir ziyafet değil. Ama bunu görmek, duymak ve söylemek isteyen çok az insan var.
Bunlardan biri geçen hafta burada altmışa yakın bilim adamı ile yedi yüze yakın genç araştırmacının katıldığı toplantıda dinlediğim Tayvanlı bilim adamı Yuan Tseh Lee. Ülkeler kalkınmış ve kalkınmakta olan diye iki sınıfa ayrılıyor ama bu doğru değil dedi, 1986’da Nobel kimya ödülünü alan Lee.
“Aşırı kalkınmış ve daha aşırı kalkınmamış ülkeler var. Kalkınmamış ülkeler sadece kalkınmak istemiyorlar. Aşırı derecede kalkınmış, ABD gibi ülkeler kadar kalkınmak, orada yaşayan insanlar kadar tüketmek istiyorlar.”
Dünyanın kaynakları kısıtlı
Ama dünyanın kaynakları kısıtlıdır. Yeryüzünde herkesin ABD’nin tüketim düzeyinde yaşaması mümkün değil.
“Eğer herkes Amerikalılar kadar tüketecekse bize 4-5 yeryüzü daha lazım,” dedi Lee.
Ne 4-5 yeryüzünü dünyamıza ekleyebiliriz, ne de herkese birer BMW Mercedes veya Lexus verebiliriz. Buna rağmen hiçbir ülke “Ben yeryüzünün sağlığı ve gelecek nesiller için kalkınmaktan vazgeçtim” demeyecek, hiç kimse BMW, Mercedes ve Lexus hayali kurmaktan vazgeçmeyecek.
Kaynaklar için yarış sürecek ve bunun yarattığı baskı insanlığın sonunu getirecek. Kıt kaynaklar için savaşlar çıkacak. Ama en tehlikelisi, hava, saçtığımız karbon dioksitle dolarak o kadar ısınacak ki dünya yaşanmaz hale gelecek.
Lee “Doğayla bir ayak giden tutumlu ve kanaatkâr bir hayat tarzı benimsemeliyiz” diyor.
Küresel ısınmanın sunduğu felaket senaryosu önlenemezse ne olacağını da Potsdam İklim Değişikliği Enstitüsü Direktörü Hans Joachim Schellnhuber’den duyduk:
“Dünyanın 2050 yılına kadar karbondan arınması lazım. İnsanlığın bugüne kadar karşılaştığı, aşılması en zor engel budur. Eğer aşılamazsa hepimiz öleceğiz.”
Ne yazık ki insanlığın önünde bu engelden de büyük bir mânia var: İnsanın tutumlu ve kanaatkâr olmanın tam tersi olması.