İstanbul’da kitle taşımacılığını geliştirmeye yönelik bitmeyen, hummalı bir faaliyet var.
Ana caddelerden kulvar çalınarak sadece belediye otobüslerine mahsus yollar yapılıyor. Yeni üst geçitler, köprüler, tüneller açılıyor. İşler kaliteli ve şık ve çabuk bitiriliyor.
Yüzeysel açıdan alkışlanacak bir faaliyet. Ama içyüzü bulanık ve çirkin. Çünkü ihaleler şeffaf değil, kısıtlı rekabet ortamında, keyfi kıstaslara göre yapılıyor.
Bu ihaleler nerede ilan ediliyor? Nerede yapılıyor? Nasıl? Yarışmalara kaç şirket katılıyor? Hangi şirketler kazanıyor? İşler ihale edilen fiyata mı bitiyor yoksa ilerledikçe bedel de tırmanıyor mu?
Belediyenin dışında bilen yok.
Müteahhitler ihaleleri kimin yaptığını bilmiyor
“Ankara’da, İstanbul’da burnumuzun dibinde işler yapılıyor, kimin yaptığını bilmiyoruz,” diyor Müteahhitler Birliği Başkanı Erdan Eren. “İstanbul’da koca koca ihaleler yapılıyor. Herhangi bir gazetede ilan edildiğini görüyor musunuz?”
Müteahhitler Birliği ne yapıyor?
“Dile getirmenin ötesinde yapacak bir şey yok” diyor Eren.
“İstanbul’la ilgili ithamım daha ağır,” diye devam ediyor. “Son dört yıl içine 4.000 imar planı değişikliğinin belediye meclisinin önüne geldiği konuşuluyor. Günde üç tane eder. Bu değişiklikler neticesinde iki üç katlı binaların yerine 20 - 30 katlı bloklar oldu. Trafik, altyapı kaldıramaz.”
Yani belediye bir yandan toplu taşımacılığı geliştirmek için para harcıyor. Diğer yandan merkezde iskan yoğunluğunu artırarak aldığı önlemleri sıfırla çarpıyor.
Kamu ihaleleri yeniden rant ve hortum kapısı oldu
İstanbul Belediyesi istisna değil ve yarı karanlıkta ihale yapan sadece belediyeler değil. AKP’nin ihale sistemini laçkalaştırması Türkiye’deki bütün kamu kuruluşlarının yaptığı ihaleleri aynı loş dünyaya taşıdı. Hükümet 2002’de Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği’nin desteğiyle Meclis’ten geçirilen İhale Yasası’nda sayısız değişiklik yaptı. Yeniden rant ve hortum kapısı haline getirdi. Oysa yasanın çıkış amacı Türkiye’ye diz çöktüren 2001 krizinin en büyük nedenleri arasında bulunan ihale ile hazine soygununa son vermek, ihale düzenini Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlu hale getirmekti.
Politikacılar başından beri bu işten hiç hoşlanmadılar. İhalelerden elde edilen rant bütçenin en büyük harcama kalemi olan savunma harcamalarından bile büyüktür. Ama o günlerde Batı parasına muhtaç olduğu için hükümetin elleri bağlıydı. Yasa Ocak 2002’de geçti. İlk değişiklik beş ay sonra yapıldı. Ondan sonra, hiç ardı gelmedi.
Hiçbir yasayla bu kadar oynanmadı, delinmedi
AKP döneminde hiçbir yasa Kamu İhale Yasası kadar değiştirilmedi. Hatta, cumhuriyet tarihinde bu kadar çok budanan bir başka yasa yoktur bile denebilir.
Kamu İhale Kurumu sitesinden (11http://www.kik.gov.tr/mevzuat23062004/) derlediğim bilgilere göre AKP beş yılda yasayı yüzden fazla defa değiştirdi.
Değişikliklere yapılan değişiklikler bu sayıya dahil değildir. İhale düzeniyle ilgili Bakanlar Kurulu kararlarını, yasalara göre çıkartılmış yönetmelikleri, Kamu İhale Kurumu’nun düzenleyici kararlar ve tebliğlerini de saymadım. Ama bunlar da Kamu İhale Yasası’nın içine ve etrafına inşa edilmiş olan gecekondu semtine dahildir.
Ranta gelince, “ak” olduğunu iddia eden bu partinin enerjisine hayran olmamak elde değil: Kamu İhale Yasası’nı 54 defa değiştirdi. Bunların dışında, 51 yasayla 51 kuruma Kamu İhale Yasası’ndan istisna getirildi.
Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı’ndan Aile ve Sosyal Araştırmal Genel Müdürlüğü’ne, MİT’ten TRT’ye, TÜBİTAK’a TPAO’ya, nerdeyse bütün “yatırımcı” devlet kuruluşları ihaleye çıktıkları zaman Kamu İhale Yasası’na uymak zorunda değiller.
Siyasetin finansmanında kullanma hürriyeti geldi
Neye uymak zorundalar? Kendi koydukları keyfi kurallara. Bunun anlamı isteyen devlet kurumunun istediği ihaleyi istediği şirkete vermekte hür olmasıdır. Ordunun yaptığı milyar dolarlık silah alımlarından, birkaç kutu faks kâğıdına kadar bütün alımlar için durum aynıdır.
AKP’nin değişiklikleri kamu harcamalarını keyfi bir hale getirdi. Kurumları asgari rekabetle ihale vermekte serbest bıraktı. Kararlarından dolayı sorumlu tutulamayı, kontrol edilemeyi asgariye indirdi. Tersini savunmasına rağmen, Türkiye’yi AB kıstaslarından uzaklaştırdı.
Bu konuda ne düşündüğünü sorduğum zaman Eren, “Yasanın ilk hali şimdikinden daha düzgündü,” dedi. Başka ne diyebilirdi? Temsil ettiği birlik devletle iş yapmak zorunda olduğu için ayağını denk almak zorunda.
Bütün bu değişikliklerin amacı kamu yatırımlarını yasal soygun haline getirmektir diyemezdi ya. Onu ben söylüyorum.
AKP’nin yasaya yaptığı son değişiklik Cumhurbaşkanı Gül’ün imzasını bekliyor.
Yasanın gerekçesinde AB’ye uyum falan gibi bir sürü gösterişli laf var. “Esas amaç,” diyor AB uzmanı Cengiz Aktar, “AKP hükümetine kamu kaynaklarını keyfi ve sınırsız biçimde yandaşlarına peşkeş çekme ve belli bölümünü de dolaylı olarak, yani rüşvet vasıtasıyla, siyasetin finansmanında kullanma hürriyeti tanımak.”
Daha açık olabilir mi?
Ama gene de “ak” partiye haksızlık etmeyelim. Kamu ihaleleri ile politikacıları ve yandaşlarını servet sahibi yapmayı AKP icat etmedi. Bu hep böyle idi.
Gene de eriştiği mükemmellik düzeyinde AKP’nin mübarek ellerinin payına şapka çıkarmamak mümkün değil.