Doğru mu, yanlış mı?Birkaç ay öncesine kadar bu soruya "yanlış" diyecek bir ekonomist bulmak zordu.Bugün o kadar zor değil.Yeni bir teori tartışılıyor. Bu teoriye göre, ABD'nin dünya ekonomisinin lokomotifi olma olgusu zayıflamaya başladı. ABD ekonomisinde yavaşlama artık dünya ekonomisinin de yavaşlamaya başlayacağı anlamına gelmiyor. Global ekonomi yeni bir evreye girdi. Bu evrede, global ekonomik genişlemenin ana öğesi Çin ve Hindistan gibi hızla kalkınmakta olan ülkelerde meydana gelen büyümedir. Amerika Birleşik Devletleri dünya ekonomisinin lokomotifidir. Amerikan ekonomisi sağlıklıysa, Amerikalılar shop until you drop (ayağına kara sular ininceye kadar alışveriş yap) ediyorlarsa, ev satın alıyorlarsa veya aldıkları evlerin taksitlerini ödüyorlarsa, ABD ekonomisi büyüyor, dünya ekonomisi de büyüyor demektir. Çünkü Amerikalılar dünyanın en büyük tüketicisidirler. Onlar satın almıyorsa tüketim azalır, tüketim azalırsa imalat düşer, işsizlik büyür, büyüme yavaşlar demektir. Bu teoriye decoupling deniyor. Decoupling, değişkenler arasındaki ilintinin veya birbirlerine olan bağımlılığın azalması anlamına geliyor. Lokomotifin vagonlarla olan bağının çözülmesi bir decoupling'dir.Bu teoriyi destekleyen olgular var.Ama bazı ekonomistlere göre, bu olgular meydana gelen gelişmeleri gerçeği zorlayan abartılı bir biçimde yorumlamaktan başka bir şey değildir. Çin ve Hindistan gibi ülkeler ABD'nin yerini tutamaz, diyor bunlar."Her krizde 'bu kriz diğerlerine benzemiyor' denir ama bu doğru değil. Her kriz bir öncekinin aynıdır" dedi konuştuğum bir aracı kurum yetkilisi. "ABD nerede, Çin ve Hindistan nerede?"Ama şurası da bir gerçek ki yeni unsurlar var.ABD'deki yavaşlama Çin ve Hindistan'da eşit derecede bir yavaşlamaya neden olmadı. Avrupa Birliği ABD'nin yerine geçerek Çin mallarının en büyük alıcısı haline geldi. Asya ülkelerinin kendi aralarında yaptıkları ticarette büyük artışlar var. Petrol ve gaz fiyatlarının artışı, cari denge fazlası gibi nedenlerle ellerinde trilyonlarca dolar biriken bazı devletlerin bu kalemlerden harcamaları yavaşlamıyor. Enerji üretimi gibi altyapı yatırımlarında talep hiçbir zaman olmadığı kadar güçlü.Bütün bunlar yeni bir çekim merkezi oluşturuyor mu? Oluşturuyorsa, ne dereceye kadar? Böyle bir çekim merkezinin oluşması uzun vadede global büyüme için ne kadar iyi veya kötü?Bu aşamada bu soruları cevaplamak mümkün değil. Bekleyip görmek ilginç olacak. mmunir@milliyet.com.tr AB, ABD'nin yerine geçiyor