Hasan Cemal’in bir tekne alıp denizciliğe adım atması üzerine kendisine bir mektup yazmaya karar verdim. Aslında bu mektubu Hasan abi üzerinden, bu sezon denizciliğe yeni başlayacaklara da yazıyorum
Geçtiğimiz hafta içinde Hasan Cemal’in Fransa’dan Türkiye’ye yelkenli tekne ile yaptığı seyahati zevkle okuduk. Sevgili Hasan Cemal’e denizlere hoş geldin diyorum. İster amatör, ister profesyonel olsun, denizcilerin ortak bir tarafı vardır. Aramıza yeni katılan ya da katılmaya niyetlenen herkesi teşvik etmeyi, tecrübelerimizi aktarmayı bir görev sayarız. Hasan Cemal’e yazdığım bu açık mektup, esasında bu sezon öncesi bu işe yeni başlayacak tüm denizciler için de geçerlidir... Hasan Cemal, yaşça benden büyüktür ama aramızdaki hukuk gereği kendisine “Sen” diye hitap ederim. Aynı üslubu bu mektupta da kullanacağım.
Gözlük çok önemli
Öncelikle gazetede çıkan fotoğrafına bakarak bendeki bir tecrübeyi sana aktarayım. Eskiden miyop gözlüğü kullanıyordum. Tekneyi gündüz kullanırken, renkli numaralı gözlüğüm vardı ama güneş ışığına karşı çok da iyi korumuyormuş... Üstüne bir de televizyon stüdyosunun ışıkları eklenince 47 yaşında katarakt ameliyatı olmuştum... İlk günkü yazındaki fotoğraflara bir daha bak. Gökhan Kaptan da Cüneyt Kaptan da gözlüklüydü... Benim, bu sayfadaki fotoğrafım poz verdiğim için gözlüksüz ama güneş gözlüğümü elimde sallıyorum. Bu bilinçli bir mesajdı...
Sadece güneş ışını değil sert rüzgârlar da gözde iltihap ve arpacıklara neden olur. Gözlük, gözünü hem güneşin UV ışınlarından, hem de rüzgârdan korumalıdır. Bunun için gözlüğün şakaklarına kadar dönerse iyi olur. Denizde mavi tonlar ağırlıklı olacağı için polarize füme renkli camı tercih etmende fayda var. Bir göz doktoru ile konuşursan iyi olur. Gerçi bundan bir süre önce geçirdiği katarakt ameliyatı sonrasında kendisini kızdırmıştın ama, en iyi arkadaşlarından ve Öztitanik, Şişme Queen Elizabeth gibi gemilerin(!) donatanı Selahattin Duman’a da danışırsan iyi olur...
Cüneyt Kaptan’dan aldığın ilk ders çok önemli... Ancak yorumunda bir hata var abi... Hemen düzeltelim... Deniz program kabul etmez, programını kendisi yapar...” Bu doğru sözü yorumlarken, “Saatine bakmaya ihtiyaç duymadan yaşamak, sanıyorum büyük bir ayrıcalık olmalı” diye yazmışsın. Kesinlikle hatalı yorum... Gerçi sonrasında anladığım kadarıyla, yanındaki tecrübeli denizcilerin uyarısı ile bu hatanı telafi etmişsin, saat ve dakika olarak seyir notlarını tutmuşsun. Saat vesilesi ile önemli bir seyir güvenliği konusu, mevki koymayı hatırlatmak istedim.
Seyir esnasında saat, bir denizci için çok önemlidir. Elektronik aletlerle seyir yaparken, onlara fazla güvenme... Zaten daha sonraki günlerde oto pilotun bozulduğunu yazmışsın. Bir de GPS bozulursa... Onlar sadece yardımcıdır ve işini kolaylaştırır. Seyir esnasında en önemli şey, denizde nerede olduğunu bilmektir. İşte bunun için de saat çok önemlidir. Kâğıt harita üzerinde rotanı çiz, elektronik aletler dışında, pareketeden hızını sürekli kontrol et ve en az yarım saatte bir o rota üzerinde yerini kurşun kalemle işaretle. Bunun için pusula ve doğru çalışan saate her zaman ihtiyacın olacaktır. Güvenli bir demir yerinde keyif çatacaksan, saate bakmana gerek yok. Böyle durumlarda güneş, vakti keraati haber veriyor. Vakti keraat deyince aklıma geldi... Şöyle yazmışsın: “Lyon Körfezi’nde şahane bir gün batarken Aynur’un sesi patlıyor. Keçike Kürdanem... Vakti keraat geldi galiba: Kaptaan rakı!” Tanıdığım denizcilerin yüzde 99’u içer. Ama güvenli bir limanda ya da koyda ise... Seyirde sert içki olmaz... Önünüzde uzun bir gece seyri var. Ölçülü bira, tek bir kadeh şarap, tonik, soda, meyve suları ile seyreltilmiş rom punç belki olabilir ama rakı ya da diğer sert içkiyi limana saklamakta fayda var.
İkinci ve üçüncü gün
Sevgili Hasan abi, yolda Sadun abinin kitaplarını da okuyup notlar alıyorsun. Pupa Yelken ve Bir Hayalin Peşinde kitaplarından alıntılar yapıyorsun. Sadun abinin şu cümlesini spota çıkarmışsın: “Şu deniz öyle haşin bir sevgilidir ki, bir an ihmal ve hürmette kusur ettin mi, hemen şamarını suratında bulur insan...” İşte denizciliğin en önemli kuralı budur... Ücüncü gün Bonifacio Kanalına girerken kayalıkların kontrolu bakımından radarın GPS’ten daha önemli olduğunu belirtmen de güzeldi. Ve tabi sana eşlik eden kaptanlar da çok güzel söylemişler. “Daha gelmeden geldik deme” diye... Ve bir de limana girerken güneşin doğduğunu da yazıyorsun. Bilmediğin bir limana gece karanlığında girme... Açıkta eğlen, havanın aydınlanmasını bekle... Buradaki eğlen kelimesi, dans et anlamında değil... Genoa yelkeni ters yönde, ana yelkeni de normal açıp tekneyi frenleyerek, liman ağzında açıkta beklemek anlamına geliyor. Tekneyi getirdiğiniz usta denizci yol arkadaşların, bu kuralları da öğretmişler. Öyle denizci arkadaşların olduğu için kendini şanslı saymalısın. Daha yazacak çok şey var ama yer de kalmadı. Onları da başka bir sefere yazarım.
Denizci gibi düşünmek
ya da deniz insanı olmak Sevgili Hasan abi... İyi bir denizci olabilmek için, düşünce sistemini değiştirip denizci gibi düşüneceksin. Denizci gibi düşünmek, bir deniz insanı olmak için, aşağıdaki özellikleri davranış biçimi haline getirmek gerekir.
* Her şeye ilk yaklaşımınız önce güvenlik ilkesi olacaktır. Unutmayın, teknenizin boyu ne olursa olsun, siz bir kaptansınız ve teknenizde bulunan diğer kişilerin can ve mal güvenliği size emanet edilmiştir.
* Güvenlik çok geniş kapsamlıdır. Teknenin bakımı, meteoroloji ile birlikte yaşama, seyir öncesi planlama, seyir güvenliği, seyir sonrası demir atma ya da liman güvenliği gibi geniş bir yelpazeyi kapsar. Bütün şartları aynı anda değerlendirmeniz gerekir ve bu değerlendirme biçimi sizin karar verme alışkanlığınız haline gelmelidir. Her konuda B ve C planı olmalıdır.
* Deniz insanı paylaşımcıdır. Elinizdeki imkan ve kabiliyetleri, din, dil, ırk farkı gözetmeden muhtaç durumdaki diğer denizcilerle paylaşmak, hem uluslar arası kurallar gereği hem de denizci vicdanı gereği borcunuzdur. Burada dikkat edilmesi gereken kuralsa şudur: Sorumluluğunu üstlendiğiniz yolcuların can ve mal güvenliğini tehlikeye atmanız durumunda bu sorumluluk üzerinizden kalkar. Bu çok hassas bir karardır ve tek ölçüsü vicdan ve denizcilik tecrübesidir.
* Denizde yaşamaktan keyif alan insan, doğanın ve çevrenin bir parçası olmuştur. Denizi kirletmez, ormanı tahrip etmez.
* Denizci gibi düşünen bir kişi, yaşı ve tecrübesi ne olursa olsun, bir diğer denizcinin tecrübesinden bir şeyler öğrenmeye çalışır. Burada tecrübe ve avcı palavrası arasındaki farkı anlamak da zaten bir deniz insanının yeteneği dahilindedir.
* Bir deniz insanı dinsel inançları ne olursa olsun, tanrı ile iletişim halindedir ve ona şükreder. Ama inancını sağa sola göstermez.
* Bir deniz insanı, mutfakta kendine yeter. Kurallar çok basit. Önemli olan, bu kuralları denizde de karada da uygulama alışkanlığını kazanmak. Bu alışkanlık kazanıldı mı, denizci gibi düşünüp bir deniz insanı olursunuz...