Kıyıya yakın sığ sularda kurulmuş balık çiftliklerine karşı çıktık. Çiftlikler açığa taşınınca, deniz kendini temizlemeye başladı, üstelik çiftlik balığının lezzeti arttı
Amatör denizciliğe gönül vermiş kişilerin en önemli özelliklerinden biri de çevreye ve doğaya olan saygıdır. Uzun yıllar süren mücadelelerimizden biri de, kapalı koylarda, kıyıya çok yakın mesafelerde ve sığ sularda kurulan balık çiftlikleri idi. Balık çiftliklerinin ekonomiye katkısına inanır ama bu üretimin çevreyi kirletmeden, bilimsel olarak yapılmasını savunurduk.
Sektörün en büyük firması Kılıç Balık balık çiftlikleri durgun koylardan ve sığ sulardan en az 0,6 deniz mili (1,1 kilometre) açığa ve 40 metre derin sulara taşındı. Son iki yıldır yaptığım gözlem sonucunda, denizin rengindeki kirli yeşil kaybolmaya, tekrar mavilik ön plana çıkmaya başlamıştı.
Geçen hafta, Türkiye’deki kültür balık üretiminin yüzde 50’sinden fazlasını gerçekleştiren Kılıç Holding’in açıktaki çiftliklerini ve yem fabrikasını gezdim. Kılıç Balık’ın kurucusu Orhan Kılıç işleri çocuklarına devrediyor. Kızı ve aynı zamanda grubun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ersin Kılıç Kızıltan tesisleri gezdirdi. Su yüzeyi temiz ve berraktı. İki yıl öncesine kadar, suyun bir metre altını göremezdik. Şimdi 10-15 metreye kadar olan kısmı görüyoruz. Kum olmayan bir dip yapısında, daha derini görmek zaten olanaksız.
Denizlerin ormanları kurtuldu
Çiftlikler açığa taşınınca derme çatma küçük şirketler elendi, bu işi yapabilecek büyüklükteki firmalar ayakta kaldı, üretim teknolojisi gelişti. Çiftlik havuzlarının başında bulunan barçlardan (su üstü yapıları), havuzlara uzanan borular var. Yemleme, barçlardaki bilgisayarla yapılıyor. Hangi havuza ne kadar yem verileceği kontrol ediliyor. Yemin balıklar tarafından yenmeden dibe çökmesi önleniyor. Böylece hem pahalı olan yem heba olmuyor, hem de yem dibe çökmediğinden deniz dibi yapısını bozmuyor.
Benim gözlemlerim, denizin temizlendiği ve çiftliklerin yeni taşındığı bölgelerde kirliliğe neden olmadığı yönündeydi. Şirket yetkilileri de denizi kirletmediklerini söylüyorlardı. Konunun bilimsel yanını araştırdım. Su ürünleri, denizcilik ve deniz kirliliği ile mücadele konusunda Türkiye’de ve yurtdışı platformlarda otorite olarak kabul edilen Prof. Dr. Bayram Öztürk’ü aradım. Güllük Körfezi’ndeki gözlemlerimi aktarıp fikrini sordum. 15 gün önce orada olduğunu ve aynı gözlemi yaptığını söyledi: “Eskiden balık çiftlikleri sığ sularda idi. Nasıl karada ormanlar atmosferin akciğeri ise; poseydon çayırları da, denizlerin ormanıdır. Sığ sulardaki balık çiftliklerinde iptidai yöntem ile balıklara verilen yemler dibe çöküyor, poseydon çayırlarını yok ediyor, bu da denizdeki doğal hayatı bozuyordu. 40-50 metre derinlikten sonra poseydon çayırı olmaz. Bu nedenle de bu derinlikte balık çiftlikleri denizi kirletmez. Güllük Körfezi, denizden değil, karadan kirleniyor. Körfeze akan dere, Milas’ın atıklarını, tarlalardaki gübre ve kimyasal atıkları denize taşıyor. Çevredeki turistik tesisler, elektrik tasarrufu için arıtma tesislerini düzgün çalıştırmıyor.”
Öztürk’e çiftliklerin derin suya taşınması sonucunda balıkların lezzetinde olumlu yönde bir değişimin farkına vardığımı hatırlattım. Şöyle dedi: “Balığın beslenmesi, lezzeti için çok önem taşır. Elbette doğada bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok besini alan balığın lezzeti en makbul olanıdır. Ancak son iki yıldır bizdeki çiftlik balıklarının lezzeti arttı. Birincisi, sığ sudan derin suya taşınmaları etkili oldu. İkincisi de, işletmeler büyüyünce daha kaliteli yem kullanmaya başladılar. Avrupa Birliği sağlıklı olup olmadığı endişesi ile Türkiye’den et, süt, süt ürünleri, yumurta almaz. Ama Türkiye’nin çiftlik balıklarını gönül rahatlığı ile alır.”
KAPTANIN MUTFAĞINDAN
Balık İskender...
Bugün ezber bozalım. Hem “Balıkla yoğurt olmaz” hem de “Çiftlik balığı olmaz” diyenlere nispet yapalım. Kılıç Deniz Ürünleri’nin broşüründen balık İskender tarifini aktaralım.
Malzemeler: İki adet çipura balığı, sekiz dilim bayat ekmek, iki kase yoğurt (iki-üç diş sarmısak eklenebilir), 50 gr tereyağı (arzu eden zeytinyağı koyabilir. Domates sosunda zeytinyağı, kırmızı biber sosunda tereyağı kullanılmasını öneririm), çok az miktarda deniz tuzu, karabiber, bir tatlı kaşığı kırmızı pul biber, 2 çorba kaşığı domates salçası, 3 çorba kaşığı su...
Temizlenmiş bütün haldeki çipura balıklarının dışına ve içine hafifçe zeytinyağı sürün, tuz ve karabiber ekleyin. Önceden ısıtılmış 170 derece fırında derileri kızarıncaya kadar pişirin. Ekmek dilimlerini küp küp doğrayıp bir teflon tavada yağsız olarak kızartın. Küçük bir tavada domates sosunu hazırlamak için zeytinyağını kızdırıp salçayı kavurun ve 3 kaşık su ekleyip kaynayınca ocaktan alın. Ufak bir sos kabında 50 gr. tereyağını eritip içine çok az kırmızı toz biber ekleyip kızdırın ve ocaktan alın. Bir kapta yoğurdu çırpın. Balıkları fırından alıp biraz soğuduktan sonra derisini ve kılçıklarını ayıklayın. Ekmekleri büyükçe bir servis kabının içine yayıp üzerine salça sosundan gezdirin. Balık etlerini koyup kenarlarına yoğurt dökün. Üzerine biberli tereyağı gezdirip maydanozla süsleyip servis yapın.