Ünlü Türk denizcisi Sadun Boro, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı genelge ile denizcilik ve yat turizminin baltalanacağını, uygulama sonucunda da denizlerin aksine daha da kirleneceğini söylüyor
Sevgili Meriç,
Bu mektubu sana hitaben yazıyorum
ama Milliyet aracılığı ile Çevre Bakanı’na iletmeni rica ediyorum.
Bütün dünyayı dolaştım. Dolaşmaya da devam ediyorum. Hiç abartmadan söylüyorum. Dünyanın en güzel kıyıları, iklimi, doğası bizim Güney Ege kıyılarımız. Bu bölgelerin korunması için, deniz sevgisinin aşılanması için bir ömür adadım. Dergilerde yüzlerce makalem, altı kitabım yayımlandı.
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün nisanda Muğla kıyılarında uygulamaya koyacağı Mavi Kart sistemi, diğer kıyılarımızda da atık alım kağıdı doldurma zorunluluğu, denizleri korumaktan çok küçük balıkçıları, küçük tekne sahiplerini denizden uzaklaştıracak ve Sahil Güvenlik ile karşı karşıya bırakacak. Büyük gemiler için yapılması gereken bu düzenlemenin küçük tekneler için de zorunlu hale getirilmesinin deniz kirliliğini önlemekle ilgisi yok.
Büyük küçük demeden bütün teknelerin pis su atıklarını toplayacaklarmış. Büyük motor yatların tonlarca büyüklükteki pis su tankları ile içinde birkaç kişinin dolaştığı küçük teknelerin 40 litrelik pis su tankı, aynı kefeye konur mu? Hiçbir ülkede böyle bir uygulama görmedim, duymadım.
Sahil Güvenlik’le tartışma...
İşin daha tuhaf kısmı, toplanan tonlarca pis su atıkları ne olacak? Bu atıkların toplandığı yerlerde, kanalizasyon sistemi yok, arıtma sistemi yok. Toplayıp biriktirdikten sonra ne yapacaksınız? Yine denize gidecek. Üstelik biriktirilerek atıldığı için kirlenme etkisi çok daha fazla olacak. Denizler yüzde 94 oranında karadan kirleniyor, bizim bürokrasi karada kanalizasyon şebekesi olmayan bölgelerde küçük tekneler ile uğraşıyor.
Hayatımı denizlerin korunmasına adadım ama anlatamadım. 5 metrelik yelkenli bir tekne ile içinde 3 bin kişinin dolaştığı transatlantik bir tutuluyor. Böyle komedi hiçbir yerde yok. Bütün şehrin kanalizasyonu denize akarken seyirci kalan bürokrasi, içinde iki kişinin yaşadığı teknelerle, geçimini küçük motorlarla sağlayan balıkçılarla uğraşırsa Türkiye’de amatör denizcilik baltalanır, balıkçılıkla geçinen aileler ve yat turizmi de ayrı bir yara alır. Bu yönetmelik uygulanırsa Türkiye’de amatör denizciler, küçük balıkçı tekneleri ile Sahil Güvenlik botları arasında tartışmalar yaşanır.
En büyük yarayı da turizm gelirlerinin yüzde 20’sini sağlayan yat turizmi alır. Turizm Bakanı, Ulaştırma Bakanı “Şu kadar marina yaptık, Akdeniz’deki yat turizmi pastasından şu kadar pay alacağız” diye açıklama yapıyor ama Çevre Bakanlığı’nın bürokratları yatçılığı ve denizciliği baltalıyor. Yabancı yatlar Yunan adalarına, Adriyatik’e kaçar. Geçtiğimiz sene de benzer bir uygulamayı Muğla’da devreye sokmak istediler. Uzun uzun anlattık, hatadan dönmelerini sağladık. Şimdi yine aynı hatada ısrar ediyorlar.
80 yaşından sonra başka ülkeye gidip yaşayacak halimiz yok. Çevre ve Orman Bakanı’nın, kendi bürokratları tarafından hazırlanan bu genelgeden haberi var mıdır yok mudur bilmem ama Milliyet aracılığı ile durumun vahametini anlatmak istedim.
Gözlerinden öperim.