Havada inmek, denizde durmak önemlidir diyorum. Durmanın önemi, güvenli demir atmaktan geçiyor. Güvenli bir demir için de karadan, ağaçlardan koltuk halatı almak gerekir. Ancak bunu yaparken ağaca zarar vermemelisiniz. Aksi takdirde, korumasız sandığınız ağacın gazabı sert olur
Denizde güvenli demir için karadan da koltuk halatı almak gerekir. Ağır tonajlı olmayan tekneler, usulüne uygun şekilde kıyıdaki ağaçlardan koltuk halatı alabilirler. Bizlere deniz, orman ve ağaç sevgisini aşılayan Sadun Boro, adresi sorulduğunda “Okluk Koyu
8 Numaralı Çam Ağacına bağlı tekne” diye cevap verir. Bu adres, şimdi müzede olan Kısmet için de, yeni teknesi Sonbahar için de aynıdır. Sadun abi o ağaçlara ve ormana sevgi ile bağlıdır, o ağaçlar da yıllardır Sadun abiyi güvenle kollarında barındırır.
ki hafta önce yazdığım bir tanımlama vardı. “Karada gitmek, havada inmek, denizde durmak önemli” diye... Denizde durmak, doğru yerde doğru demir atmakla olur. Demir attığınız koyun hangi havalara açık, hangi havalara kapalı olacağını bileceksiniz. Sağlam demir atacaksınız ve demir attıktan sonra özellikle Ege’de ortası derinleşen koylarda alargada kalmayıp karadan koltuk halatı alacaksınız. Karadan koltuk nasıl alınır, onun da püf noktaları vardır. Kimi kayalara bağlanır kimi iskele babasına kimi de ağaçlara... Ağaca bağlanmanın da bir usulü vardır. Önce ağaca bakacaksın, sonra da teknenin ağırlığına... Ağaca zarar veriyor
musun, vermiyor musun?
Denizle öpüşen iki ağaç...
Size fırtınada bir demir atma öykümü kısaca aktarayım.
Büyük bir fırtınada, etrafı ormanla çevrili sakin bir koya girdim. Önce “Funda Bismillah” deyip demirimi saldım denize... Dibe, derinliğin yedi katı kadar zincir döşedim. Biz denizciler buna zincire kaloma vermek diyoruz. Halatla zincire bosa tutup ırgatın yükünü koç boynuzuna aktardım. Irgattır nasıl olsa dayanır demeyin, ırgata orantısız bir şekilde yüklenmeyin. Sonra yarı yolda kalırsınız.
Etrafı yüksek tepelerle çevrilmiş çanak gibi koyların ortasında deniz birden bire derinleşir. Tekne rüzgarla döndüğünde eğer koyun ortasına doğru giderse, bu kez zincire verdiğiniz kaloma hiçbir işe yaramaz, tekne demir tarar, gidersiniz.
O nedenle de kıçtan iki koltuk halatı ile karaya da bağlanmam gerekiyordu. Hemen arkamdan bir ses duydum.
“Hey denizci, gel bize bağlan...”
Sadece fırtınayı yaşayan ve doğayı seven denizcilerin duyabileceği bir sesti bu. Sesin sahibi, karada denizle öpüşen iki ağaçtı... Önce ağaçların cüssesine baktım, sonra da teknemin ağırlığını hesap ettim. Beni taşıyabileceklerdi... Ağacın dalları arasında ağustos böcekleri şarkı söylüyor, arılar da bal yapmak için çalışıyordu. Kalbim sevgiyle, teknem güvenle bağlanmıştı o iki ağaca... Fırtınanın geçmesini bekledim.
Ağaç öyle bir patlar ki
Bazen hatalı demir atma, yanlış demir yeri seçimi, eksik kaloma verme ya da zayıf ağaçlardan koltuk halatı almak çok pahalıya patlar. İşte o yüzden denizde durmak önemlidir. Demirin sağlam atılmış, kaloman yeterli verilmiş, bosa tutulup ırgatına aşırı yük binmesi önlenmiş, ağaçlardaki koltuk halatın güvenli ve sevgi ile bağlanmış olmalı. Ağaca zarar verecek kadar ağır tonajda bir tekne isen inat edip ağaca bağlanmayacaksın, kayalara ya da iskele babasına bağlanacaksın. Zaten bu nedenle Göcek’te teknelerin ağaca
bağlanması yasaktır.
İki ağaç, bir denizciyi güvenle kollarına aldığı gibi, kendi canına kastedenlere karşı da, öyle sanıldığı gibi korumasız değildir. Kırılır ama koltuk halatını da işlevsiz bırakıp kendisine acımasızlık yapan teknenin güvenliğini tehlikeye atar. Fırtınadan kaçtığını zannedersin ama sakin bir koyda kayalıklara doğru sürüklenirsin.
Kısacası ağaç kendisine zarar verdiğini anladığında öyle bir patlar ki, sakin
bir limanda bile, en sert fırtınanın dalgasından beter eder insanı.
Bir denizci bunu bilir. Demirini sağlam atar, denizini, ormanı ve doğayı korur.
Büyük denizci, doğa âşığı ve bu doğayı bize bahşettiği için her gün Allah’a şükreden, arkasından “Teşekkürler Hayat” diye Gracias
Ala Vida şarkısını söyleyip iki tek de rakısını yudumlayan Sadun Boro bize böyle öğretti. Ben de yeni denizcilere ondan öğrendiklerimi aktarıyorum.
Sadun Boro için ormanın ve ağaçların en az deniz kadar önemi vardır. Zaten açık adresi sorulduğunda “Okluk Koyu
8 numaralı çam ağacına bağlı tekne” diye cevap verir. Sadun abi o ağaçlara ve ormana sevgi ile bağlıdır, o ağaçlar da yıllardır Sadun abiyi güvenle kollarında barındırır.
KAPTANIN MUTFAĞINDAN
Hayduşka salatası
Ortalık biber gazından geçilmiyor. Bu durumda Kaptan’ın Mutfağı’nda acı biberli bir salataya yer verelim. Hayduşka (Haydut) salatası, bir Balkan-Ege sentezi mezedir. Osmanlının son dönemlerinde hazine açık verince, ihale ile vergi toplama işi İltizam Ağalarına verilmişti.
Bu ağalar, vergi toplayacakları bölge için bir bedeli Hazine’ye ödüyor, oluşturdukları ve halka çok gaddar davranan kolluk güçleri ile köyleri basıp çiftçinin elinde ne var ne yok alıyorlardı. Ege’de Efeler, Balkanlar’da da Hayduşkalar ayaklanıp dağa çıktılar. Bu isyancıların bir kısmı daha sonra haydutluk yapmaya da başladı. Özellikle Balkanlar’da dağa çıkanların yaptığı yegane yemek olduğu için de bu salatanın adı Balkanlar’da hâlâ hayduşka olarak bilinir. Ana malzemesi acı biberdir. Rakı sofrasına çok yakışır.
Acı çarliston biberler közlenir, doğranır. İnce kıyılmış taze fesleğen, maydanoz ve rendelenmiş beyaz peynir eklenir. Sos olarak zeytinyağı, sirke ve dövülmüş sarmısak kullanılır. Bazı yerlerde bu salataya domates de eklenir. Hayduşka, eski yıllarda, Balkanlar’da zeytinyağı yokken çiçek yağı ile yapılıyordu.