Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gazeteci anlatıyor...

“Eşimin ve benim pasaport sürelerimiz bitti.

Süreleri uzatmak için harekete geçtik.

Eskiden bu işi emniyet müdürlükleri yapardı. Şimdi görev Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş.

Pasaport için önce ilçe nüfus idaresinden randevu almanız gerekiyor.

İnternette bizim ilçenin adresine girdik. İstenen bilgileri verdik. Sonuç yok.

İşlemi birkaç kez tekrarlayınca anladık ki bütün saatler dolu!

İstanbul’un 39 ilçesini tek tek aradık.

Her biri dolu. Hiçbiri randevu vermedi.

Haberin Devamı

Uzun uğraşlardan sonra bizim ilçeye 40 kilometre uzakta bir başka ilçenin nüfus müdürlüğünden randevu alabildik.

Maliye’ye iki yıllık pasaport için 1000 TL kadar harç ve kâğıt bedeli yatırdık. Randevu verilen gün ve saatte ilçe nüfus idaresinin yolunu tuttuk.

Kimliklerimizi yenilememiştik. Gitmişken onları da yeniledik. İşlemler yarım saatte bitti. Hiçbir zorluk çıkmadı. Kimlikler üç gün sonra postayla evimize geldi. Pasaportlar yok. Soruşturduk. Kimse ne zaman geleceğini bilmiyor. İki üç ay pasaport bekleyen varmış. Bir çip sorunundan söz ediliyor. Acele pasaport gerekenler Ankara’ya gidip kuyruğa giriyormuş. Ankara’da Nüfus Müdürlüğü’nün kapısında yığılma varmış. Pasaport gelince bu defa vize kuyruğuna gireceğiz, onun da ne zaman çıkacağı belli değil. Anlaşılan, aylarca bekleyeceğiz.

Gazeteci, sözü “Sonuçta kendimi ülkeye hapsolmuş hissediyorum” diye bağladı.

UKRAYNA

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ABD’de “Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’nin tutumu” ile ilgili bir soruya cevap verirken:

“Rusya - Ukrayna savaşında, Ukrayna’nın yanında yer almamız gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Bu sözler gündem oldu. Deniyor ki:

Kemal Bey taraf tutar ve ABD’ye göz kırpar havası veren bu sözler yerine…

- Biz bu savaşın en kısa zamanda sonuçlanmasını, daha fazla kan dökülmemesini istiyoruz. Barış için elimizden geleni yapmaya hazırız, gibi diplomatik ifadeler kullansa daha iyi olurdu.

Bu arada tam da Kemal Bey’in gezisi sırasında  düşünce kuruluşu Washington Institute’ün “Boğaz’ın Bismarck’ı” başlıklı, Tayyip Erdoğan’ı öven bir makale yayımlaması dikkati çekti. Soner Çağaptay imzalı yazıda “Erdoğan Rusya, ABD ve Avrupa’yı birbirine karşı oynarken seçimleri kazanabileceğini göstermeye çalışıyor” denildi.

Haberin Devamı

TABLET

Avrupa ülkeleri bir nükleer savaş ihtimaline karşı önlem alırken Polonya gibi bazı ülkelerde halka iyot tabletleri dağıtıldığını haber ajansları geçiyor.

Türkiye’de önlem var mı? Her ne kadar İncirlik’te ABD’ye ait depolarda yaklaşık 50 nükleer bomba bulunuyor ve İncirlik bir nükleer savaşın hedefleri arasında yer alıyorsa da biz bu konuda rahatız! Önlemin sözü bile edilmiyor.

İyot hapının yararına gelince… Sözcü’de Dr. Ahmet Soysal anlatıyor:

“Vücut, radyoaktif iyodu tiroit bezine depoluyor. Bu da tiroit kanserine yol açıyor. İyot tabletleri buna karşı kullanılıyor.”

Tabii nükleer felakete karşı daha pek çok önlem almak gerekiyor.

ANKARA NEHRİ

Ankara adının Ankyra, Ankura, Angora gibi köklerden geldiği tartışılırken Atatürk’ün bambaşka bir yorum getirdiğini yazmıştık.

Yazımız ilgi çekti. Atatürk’e göre, Ankara, Orta Asya’daki Baykal Gölü’ne dökülen nehir olup, bu nehrin adı bölgede yaşayan Türkler tarafından göçler sırasında bizim coğrafyaya taşımıştı.

Haberin Devamı

Atatürk’ün bu yorumu zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın anılarında yer almış. Biz de konuyu değerli gazeteci Orhan Karaveli’nin “Bir Ankara Ailesinin Öyküsü” adlı kitabından aktardık.

Baykal Gölü’ne dökülen Ankara Nehri ansiklopedilerde Ankara veya Angara diye geçiyor. Ankara’nın eskileri de kente “Angara” derdi malum. Batılılar ise kenti “Angora” diye adlandırmışlardı. 1931 yılında çıkarılan yönetmelikle, PTT Angora adıyla Ankara’ya gelen mektupları geri göndermeye başladı. Aynı şekilde İstanbul’a Constantinople adıyla gönderilen mektuplar da geri gönderiliyor, İstanbul adı şart koşuluyordu. Ankara ve İstanbul adları o şekilde resmileştirildi.

MUT

Birçok yurttaşımız canını sıkmamak, kendini üzüntüler içine atmamak için güncel konularla ilgilenmediğini söylüyor. Tabii onların da haklı olduğu yanlar var. Ancak yaşayan insanın yaşananlarla ilgilenmemesi mümkün mü, daha doğrusu, olağan mıdır?  Bakınız filozof Bertrand Russel ne diyor:

- İnsanın ülkesinde ve dünyada olup bitenlerle ilgilenmemesi. Tiyatroya girip koltuğa oturması ama oyunu  seyretmemesi anlamına gelir.