Bir üniversite öğrencisi annesinin hastalığıyla uğraşırken öğrenim harcını ödeme süresini geçirmiş. Şimdi öğrenciyi okuldan atıyorlar. Nasıl olur diyeceksiniz... Yasa öyle... İnternette YÖK sayfasına girince görüyorsunuz...
3843 sayılı yasaya göre:
"İkinci eğitimde (saat 17.00’den sonra yapılan eğitim)... ikinci taksitlerini ödemeyen öğrencilere bir aylık ek süre tanınır, bu süre içerisinde de öğrenim ücretini kanuni faiziyle birlikte ödemeyen öğrencinin yükseköğretim kurumu ile ilişkisi kesilir"...
Devlet hortumcuyu affediyor... Vergi kaçıranı affediyor... Ama üniversite öğrencisi unutkanlık eseri harç ödemesini 1 ay geçirdi mi okuldan atılıyor... İnanılacak gibi değil... Ama böyle... Suçla cezanın orantısı aynı zamanda YÖK’le vicdan ve adalet arasındaki orantıyı gösteriyor.
Bir siyasetçi için aptalca konuşmak aptalca işler yapmaktan daha tehlikelidir.
Nihat Genç, Leman’da anımsatıyor: "...Bu ülkede tüm kitap okuyanlar tek bir partiye oy versek, sayımız beş yüz bini geçmez, bu da yüzde 1’i aşmaz. Bu ülkede yazı okuyanlar tek bir partiye oy versek bir buçuk milyon eder, yine yüzdemiz yüzde 2’yi geçmez..."
Peki ne olacak? İktidarı kitap ve gazete okumayan çoğunluk belirleyecek. Çocuklarımız da hayrını görecek!
Türk - İş Başkanlar Kurulu karar almış... 3 Kasım seçimlerinde, işçi kökenli adayları seçilme şansı olan sıralara yerleştiren partiyi destekleyeceklermiş... Tercümesini bir dostumuz şöyle yaptı:
- Adamlar, parti başkanlarına, geçmişte işçi haklarına karşı olan tutumunuz, tavrınız vs. hiç önemli değil... Biz sendikacılara en çok hanginiz milletvekilliği verirseniz biz de işçinin oyunu size verdiririz, diyorlar. Ki buna, İş Güvenliği Yasası’nı çıkartmakta direndiği için Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan’ı istifaya zorlayan Mesut Yılmaz da dahil.
Digitürk’teki "MovieMax" film kanalında önceki gece "Havada Panik" adlı bir film gösterildi. Havayolu şirketine kinlenmiş bir süper zekâlı manyak, bilgisayar programıyla uçağın yönetimini ele geçirmiş... Pilotu devre dışı bırakarak uçağı yerden yönetmeye başlamıştı. Yolcularıyla birlikte uçağı ABD’deki bir nükleer santrala çarptırmayı amaçlıyordu...
Nükleer santralın yerine İkiz Kuleler’i... Yerdeki kumanda aletinin başına da Amerikan gizli servis elemanını koyun. Alın size 11 Eylül senaryosu.
Almanya Başbakanı Gerhard Schröder önceki gün Türk işadamlarıyla yaptığı toplantıda dedi ki:
- Türkiye Atatürk’ün çizdiği Avrupa yolunda ilerliyor. Türkiye bu yolu tercih ediyor. Bu yönde ısrarlı olması politik güçlüklerini aşması gerekiyor...
Alman SPD Milletvekili Ozan Ceyhun da bu toplantıdaydı. Dün kendisiyle Schröder’in vermek istediği mesajlar üzerinde konuştuk. Dedi ki:
- Yalnız Schröder değil tüm Avrupa, Türkiye’nin AB üyeliği için 3 Kasım’da sandıktan çıkacak sonucu bekliyor. Eğer AKP iktidarı veya AKP ağırlıklı bir koalisyon çıkarsa Türkiye’nin AB üyeliği çıkmaza girecektir. Türkiye’nin AB üyeliği şansı AKP dışında bir hükümet oluşturmasına bağlıdır. Schröder bu mesajı çok açık verdi...
- Ancak AKP de AB’den yana tavır almış durumda...
- Bu bir şeyi değiştirmiyor. Avrupa en modern haliyle bile AKP’ye köktendinci bir parti olarak bakıyor. Özellikle Hristiyan Demokrat ve diğer muhafazakâr partiler AKP’den müthiş ürküyorlar... Tayyip Erdoğan’ın aile fotoğrafları burada da yayımlanıyor ve onu Avrupalı görmeyenlerin kanaatlerini pekiştiriyor...
Baykal, Derviş için: "3 Kasım’a kadar politikada iyicene pişecek" diyor. 4 Kasım’da da oturup yiyecekler mi yoksa?
CHP eski Genel Sekreteri Tarhan Erdem, önceki gün CNN Türk’te şöyle konuşuyordu:
"Türkiye’nin IMF ile imzaladığı son dört stand by anlaşmasının altında Kemal Derviş’in imzası var ve CHP bu Stand by’ların tümüne karşı çıktı. Aynı CHP şimdi Kemal Derviş’i partiye üye yapıyor... "
Bu çelişki nasıl izah edilir?
Kolay... Efendim DSP Koalisyonu programı iyi uygulayamadığı için ülke krize girmiştir. CHP iktidara gelince programı iyi uygulayacak (bu programla düze çıkmış ülke örneği yoksa da) Türkiye düze çıkacaktır!
Önümüzdeki birkaç yıl da bu hayalin peşinde koşacağız.