Prof. İlber Ortaylı TRT 2'de rüşvet ve yolsuzluğun tarihini anlatıyor:
- Osmanlı devrinde biliyorsunuz büyük miktarlarda borçlanmıştık. Yerli, yabancı herkesin elinde devletten alacaklarını gösteren borç senetleri var... En sıkışık zamanda Sadrazam Mahmut Nedim Paşa moratoryum ilan etti. Borçların faizlerini bir gecede yarı yarıya indirdi... Fakat maalesef Mahmut Nedim Paşamız kendi elindeki senetleri bir gün evvelden piyasaya gönderip sattırmıştı!.. Yine bir başka kabine üyesi Damat Mahmut Celalettin Paşamız ve Adliye Nazırı olan Mithat Paşamız... Maalesef onlar da aynı şeyi yaptılar...
***
Gördüğünüz gibi... Şark cephesinde yeni bir şey yok...
Şubat krizinde Bakanlar Kurulu'nda devalüasyon kararının bir gün bekletildiği... O arada bakanların eşlerini, dostlarını, akrabalarını arayıp büyük dolar siparişleri verdikleri biliniyor... Tabii kimi bürokratların aynı şekilde paralarını dolara çevirdikleri de...
Böyle gelmiş.. (Halk koyunlukta ısrar ettikçe) böyle gidecek...
*CHP dün tarihinin en sönük ve heyecansız kongresini yaptı.
Anlaşıldı ki seçmenden sonra partililer de partiyi terk ediyor.
Tebrikler...
Karı - koca birlikte doktora gitmişler... Adam check up için içeri girmiş.. Kontroller tamamlandığında doktor, adamı dışarı göndermiş, karısını buyur etmiş:
- Han'fendi, demiş, eşinize özen göstermezseniz bu adam üç aya kalmaz ölür...
- Peki ne yapmam gerekiyor?
- Her sabah erkenden kalkıp mükellef bir kahvaltı masası kuracaksınız. Yemekler hem lezzetli olacak hem az kalorili... Kocanız ev işlerine karışmayacak... Hele alışveriş filan asla... Sorunlarınızı ona aktarıp zihnini meşgul etmek de yok... Günde en az birkaç kez öpücük yağmuruna tutacaksınız. O arada daha ileri gitmek isterse, asla hayır demek yok...
Eve dönerlerken adam sormuş:
- Sevgilim, doktor ne anlattı sana?
- Şeyyyy, üç ay içinde ölecekmişsin...
İzmir'de 60.Yıl Anadolu Lisesi... İngilizce dersinde "Natural earth disasters" yani "Doğal Afetler"e örnek istiyor hoca... Herkes ayağa kalkıp sıralıyor:
- Deprem... Sel... Kasırga...
Arkalardan bir ses duyuluyor aynı anda:
- Ecevit...
Osmanlı'nın klasik müziğe olan ilgisinden söz eden yazılarımıza Arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu 'nun yıllar önce 2'inci Abdülhamid'in torunu Osman Ertuğrul Efendi'yle yaptığı konuşmayı aktararak devam ediyoruz... Ertuğrul Efendi anlatıyor:
"...Babam Burhanettin Efendi ( Abdülhamid'in en sevdiği şehzadesi), fevkalade iyi bir piyanistti. Büyükbabam da öyle... İkisi de alafranga müziği çok sever, alatarkudan pek anlamazlardı... Mesela Tamburi Cemil gelir, çalardı; babam da ayıp olmasın diye "Aa, çok güzel!" filan derdi, ama o kadar... Sonraları yurtdışına çıktığımızda, Avusturya'daki evimizde Viyana Operası'nın provaları yapılırdı. Birçok opera şarkıcısı bizim evde şarkı söylerdi. Paris ve New York'taki evlerimizde de aynı şekilde... Nereye gitsek etrafımızda müzisyenler vardı. Meşhur piyanist Alfred Grundfeld ve besteci Richard Strauss, İschl'daki evimize sık sık konuk olurlardı. Ünlü operet bestecisi Franz Lehar sürekli bizim evde otururdu. Babamın çok iyi arkadaşıydı. Hatta "Paganini" adlı operetini bizim evde, babamın hediyesi olan altın kalemle yazmıştı. Çok iyi hatırlıyorum, babam kalemi hediye ederken "Bestelerini daha iyi yazarsın!" diye şaka yapmıştı... Lehar, aynı zamanda çok iyi besteler de yapan babama bunları yayınlaması için sürekli telkinde bulunurdu. Ama bir türlü ikna edemedi... Hatta bir gün dedi ki:
- Sen bir şarkı yaz. Ama sana ait olduğunu kimseye söyleme. Benim şarkım diye tanıtırız. Eğer beğenilirse ben ortaya çıkar gerçeği açıklarım.
Babam böyle bir şeyi istemedi...
...
Osmanlı Sarayı mensupları görüldüğü gibi klasik müzikle hayli içli dışlı olmuş... Ne var ki halk bu gelişmenin uzağında kalmış sürekli... Konservatuar'ı kurarak Batı müziğini halka açan ise Mustafa Kemal olmuş...
*Herşeyi hoşgörebilen bir insan iyi bir insan değildir.
Montaigne