Sahte surat ve sahte isimle meslektaşlarına komplo kuran, çamur atan, onları hedef gösteren
Taha Kıvanç takma adlı malum kişinin son hedefi
Uğur Dündar'dı. Kamuoyu 1 milyon rüşvet alan gazetecinin peşinden 7 milyon rüşvet alanın kimliğini araştırırken, o silah sanayiinde ünlü bir firmayı ve ünlü bir gazeteciyi işaret etti. Ad vermedi ama adresi çok net çizdi. Sanayici Nurol Şirketinin sahibi
Oğuz Çarmıklı, gazeteci ise
Uğur Dündar'dı.
Oğuz Çarmıklı Sheraton'daki bir davette
Uğur'un kendilerinden kritik bir programı yayınlamama karşılığında yüklü para istediğini söylemişti.
Uğur Dündar ertesi gün hem
Taha Kıvanç hem adı geçen işadamına
"Şerefsizler iğrenç iddianızı kanıtlayın" diye bir çağrı yaptı.
Oğuz Çarmıklı yaptığı açıklamada kesinlikle böyle bir iftirada bulunmadığını bildirdi. Sahte gazeteci ise büyük bir pişkinlikle
"Benim kastettiğim gazeteci Uğur Dündar değildi" dedi çıktı işin içinden.
      Bu sahte gazeteci, bir arkadaş sohbetini anlatırken sarfedilmiş iki üç cümleyi alıp hakkımızda
"Silah üzerine yemin ederek çete kurdular" iftirasını yayan kişidir... Sohbete katılan kişiler kendisini ayrı ayrı yalanladığı halde aynı iftirayı birkaç ayda bir yineler... Çamur atma görevini yeniler...
      Kamuoyu günlerdir milyon dolar alan rüşvetçi gazeteciyi konuşuyor.
      Biz bu noktada soralım...
      Bu tür iftiracı komplocuların mesleğe ihaneti ve meslektaşlarına zararı daha mı hafiftir?
Dürüste soru..!
      Meslektaşlarımız önceki gün Başbakanlık'tan çıkarken
"dürüst lider"e yaklaşarak soruyorlar:
      - Komisyon karşılığı iş yaptığı iddia edilen İstanbul milletvekiliniz
Bülent Ersin Gök'ün partiden istifasını siz mi istediniz Sayın Başbakan?
     Â
"Dürüst lider" böyle bir sorunun yöneltilmesinden oldukça memnun, yanıt veriyor:
      - Evet, istifasını kendisinden biz rica ettik. Bu iddialar ne kadar doğrudur, ne kadar doğru değildir, ortaya çıksın. Aslı astarı olmadığı anlaşılırsa yine sizinle çalışırız, dedik.
      Arkadaşlarımız bu kez, iddiaların ne olduğunu soruyor, ona da şu yanıtı alıyorlar:
      - Onun ayrıntılarını henüz ben de bilmiyorum.
      Önceki gün gazetelerde yer alan bu soru - yanıtı okuyan okurumuz
Mustafa Bey de dün bize bir soru yöneltiyor:
      - Kendi milletvekili hakkındaki iddiaların doğru olup olmadığı bir yana, iddiaların ne olduğunu bile bilmediğini itiraf eden Sayın
Ecevit, buna karşın o milletvekilinin istifasını isteyecek kadar titiz, hassas ve
"dürüst." Peki, aynı insan, geçen yasama döneminde ortağı
Mesut Bey hakkında, üstelik de çok daha somut yolsuzluk iddiaları Meclis'e geldiğinde niçin aynı titizliği, hassaslığı, dürüstlüğü göstermedi de yargıda değil, Meclis'te aklanması (!) yönünde oy kullandı acaba? Yoksa beyefendinin dürüstlüğü sadece kendi milletvekilleri için mi geçerli? Ayrıca şu günlerde en yakını
Hüsamettin Özkan hakkında da kayınvalidesi yoluyla birtakım iddialar gazete menşetlerinde yer alıyor. Ona da, önce istifanı ver, sonra aklan gel, diyecek midir?
      Biz, okurumuza verecek bir yanıt bulamıyoruz.
"Dürüst lider"in verebileceği herhangi bir yanıt var mıdır acaba?
Atatürk Türkiyesi
     Â
- Kim ki Türkiye'de Atatürk'ün düşmanıdır; o kişi benim de düşmanımdır. Kim ki Atatürk'ü sever, o benim de dostumdur. Benim yolum Atatürk'ün yoludur. Hedefimiz laik cumhuriyettir....      Bu sözleri bir Türk siyasetçisi söylese millet alnından öpmek için kuyruğa girer... Ne var ki bu ülkenin siyasetçisi bu netlikte konuşamaz. Bir yandan irticayı öte yandan ABD'yi rahatsız etmekten korkar. Nitekim yukardaki sözleri söyleyen de bir Türk siyasetçisi değil... Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov... Türk siyasetçisinin ikiyüzlülüğü ve eyyamcılığı kanına dokunmuş olmalı ki onları Cumhurbaşkanı
A. Necdet Sezer'e açık açık şikayet ediyor:
     Â
- Özal geldiğinde Nakşibendi şeyhinin mezarını ziyaret etti. Demirel de ziyaret etti...      Atatürk Türkiyesine günün birinde
Atatürk ve laikliği kardeş cumhuriyetlerin anımsatmak zorunda kalacağı kimin aklına gelirdi?
ODTÜ'yü `baz' alsak...
      ODTÜ Kimya Mühendisliği'nden
Orçun Ergün yazıyor:
      "Derslerde radyasyonun zararlarını öğreniyoruz. Teoriyi pratikle birleştirebilmek için olsa gerek (!) tepemize kanser yapma riski taşıyan baz istasyonları diktiler. Yurt ve okul çatılarında ve kampus içinde bir çok yerde `baz'lardan geçilmiyor. Bunları istemediğimizi ifade amacıyla toplanan imzaları rektörümüze ulaştıracağız. Umarız gereğini yapar da okulumuz gelecekte `cepten cebe haberleşme uğruna kanser olmuş bilim adamlarını yetiştiren üniversite' olarak anılmaz..."
Kötü kader...
      20. yüzyılın ilk yarısında yoksul bir adam falcıya gider. Falcı kadın fanusta korkunç geleceği görür:
     Â
- Eyvah! Gelecekte milyonlarca insanın ölümüne sebep olacaksın!      Adam kahrolur..
"Milyonların katili olmaktansa kendimi öldürürüm, daha iyi!" deyip tren yoluna koşar. Raya kafasını dayayacak, istikbaldeki korkunç felaketin önüne geçecektir!.. O ara o da ne?. Raya kafasını dayamış bir küçük çocuk... Tren de 100 metre ötede ve hızla geliyor.. Hemen fırlayıp çocuğu rayın üstünden çeker.. Ufaklığı yatıştırmak için başını okşarken sorar:
      - Adın ne senin, söyle bakayım?..
      - Adolf efendim...
     Â
Bir insanı çaÄŸdaÅŸlaÅŸtırmaya karar verince iÅŸe büyükannesinden baÅŸlayınız.     Â
Victor HugoKoruma
      Beşiktaş'la kupa maçı oynamaya gelen Leeds United futbolcuları kat kat polis kordonu altında Havaalanı - otel - stad üçgeni içinde dolaştılar. Leeds seyircileri de öyle... Bu tablo içinde kendilerini güvende hissetmiş olabilirler. Ancak biz dışarıya karşı "Türkiye tehlikesiz ülke" imajını verebilidki mi? Elalem, eğer tehlike yok ise bu güvenlik niye diye düşünmez mi? Görünmeyen koruma yöntemlerini geliştirmek daha iyi olmaz mı?
YiÄŸitlik...
      Rus şairi
Evgeni Yevtuşenko'nun şu bizim için çok anlamlı dizelerini dün
Aydın Engin anımsatıyordu:
      "Bir gün hatırlayıp utanacak çocuklarımız
      Yiğitlik sayıldığını doğruluk denen şeyin..."
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr