Alptekin Gündüz Facebook’ta yazıyor:
“İstanbul’da Beşiktaş’a sadece 2.8 km uzaklıktaki İstiklal Caddesi’nde bir terör saldırısı oldu; 6 ölü, 81 yaralımız var. Bu ülkenin aklı başında yurttaşları olarak saatlerdir içimiz kan ağlıyor. Derin bir üzüntü ve kaygılar içindeyiz. Hem de bizim şehrimizde, komşu ilçemizde yaşandı bu katliam.
Ve hemen evimin yanındaki parkta gruplar halinde toplanmış futbol taraftarları hiçbir şeyi umursamadan takımları için slogan atıp eğleniyor. Parktan kahkahalar, bağırışlar, şakalaşma çığlıkları geliyor. Onca yitip giden can, caddedeki boş bebek arabası, yaşanan vahşet umurlarında değil. Takımlarının futbol maçı onlar için daha önemli.”
***
Biz de rastladık benzer sahnelere.
Bu insanların kimisi duyarsızdır kuşkusuz. Dünya yansa umurunda olmayan cinstendirler. Ancak bir bölümü de sadece ruh yorgunudur.
Stefan Zweig hatırlatır...
Yunan tragedya yazarları oyunlarını iki veya en çok üç saatle sınırlamışlardır.
Çünkü trajik olan ölçüsüzce yoğunlaştığında bizi sarsma yeteneğini artıracak yerde azaltır. Hayatımızda dram arttığı zaman iç dünyamızda bunları yaşama yeteneğimiz azalmaktadır.
“Böyle insanlar zamanı yaşamaktan çok unutmak için çaba harcamaktadırlar” Zweig’a göre.
Bizler de... Ruhen yorulmak için her türlü darbeyi her gün yaşayan veya tanık olan insanlar değil miyiz?
Swedbank
İsveç’te yaşayan Dr. Ada Hadi yazıyor:
Adana’da bir evim var, yeni kiraya verdik, kira parası peşin alındı, babam da üzerine ilave edip bana bankayla gönderdi.
Toplam 90.000 kron.
Para hesabıma geçecek diye beklerken bankadan mesaj geldi.
- Bu paranın kaynağı nedir?
Dedim kira geliri, babam da ilave etti. Ne sorun var?
Cevap:
- Para kaynağı olan kira kontratını ve gönderenin ıslak imzalı açıklama mektubunu gönderiniz.
İstenen belgeleri gönderdik. Ben bir yandan yeni otomobil bakıyorum. Benzinli mi alayım, elektrikli mi derken...
Bankadan para yerine yine mesaj geldi:
- Babanız toplam paraya kendi de ilave yapmış. Babanızın gelir durumu lütfen.
Babam delirdi delirecek... Neyse, istenen belgeleri de tamamladık. Bir de İngilizceye tercüme parası ödedik.
Yine mesaj:
- Babanızın emekli bordrosu gönderilen miktarın altında.
Biz yine durumu izah eden mail gönderdik.
Bir hafta tık yok. Dün bir mail.
- Bankamız size gelen paranın kaynağı konusunda ikna olmadığı için parayı iade ettik.
İmza: Swedbank.
SORGU
Avrupa ülkelerinde terör olayları sonrasında bizden farklı iki uygulama dikkati çekiyor.
1-) Olaydan hemen sonra ihbar için telefon numaraları yayımlanıyor. Olayın aydınlatılmasına yarayacak bilgi ve görgü sahibi olanların bu telefonlara
bilgi vermesi isteniyor. İhbarı yapanların isimleri gizli tutuluyor. Polis bu yoldan yararlı bilgiler alıyor.
2-) Polis soruşturmasıyla ilgili açıklamaları polis şefi yapıyor. Halkın merak ettiği konularda günü gününe açıklama yapılıyor. Bu iş siyasetçilere bırakılmıyor. Soruşturma siyasetten uzak tutuluyor. Akılda bulunsun. Belki bizde de ileride bu yöntem uygulanır.
VAHDETTİN GİDERKEN...
17 Kasım tarihi Padişah Vahdettin’in ülkeden kaçışının 99. yıl dönümü.
Mehmet Vahdettin 1 Kasım’da saltanatın kaldırılması ve 6 Kasım’da Ali Kemal’in İzmit’te linç edilmesi üzerine korkuya kapılmış, işgal kuvvetlerine başvurarak İngiltere’ye iltica talebinde bulunmuştur.
17 Kasım 1922 günü sabaha karşı Malaya zırhlısına götürülmek üzere Saray’dan sessizce çıkarılan padişahın yanındakiler şunlardır:
“Yaver Ömer Paşa, Kademe Komutanı Yarbay Zeki Bey, Elbisecibaşı Küçük İbrahim Bey, Berberbaşı Mahmut Bey, Seccadecibaşı İbrahim Bey, İkinci Musahip Mazhar Bey, Üçüncü Musahip Hayrettin Ağa, Baştabip Reşat Paşa, Veliaht Ertuğrul Efendi.”
Yanına berberi ve seccadecisini bile alan Padişah’ın hayatta en sevdiği eşi Nimet’i almaması ilginçtir. Gemiye giderken motorda İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington’a şöyle demiştir:
“Muhterem zevcem Nimet Hanımefendi Hazretlerine bilhassa dikkat ve hiçbir müşkilat çekmemesi için yardım etmenizi rica ediyorum.”
Padişah kısa süre sonra İtalya’nın San Remo şehrinde villaya yerleşir. Eşleri ve akrabaları da gelecek, burada da saray hayatı yaşanacak, sonunda paralar suyunu çekecektir. Elde ne varsa satılır. Son eşi Nimet, bir gün odasına girdiğinde Vahdettin’in madalyasının pırlantalarını sökmeye çalıştığını görür. Pırlantalar satışa gönderilir. Ancak sahte oldukları ortaya çıkar. Vahdettin 1926 yılında öldüğünde tabutu borçlar yüzünden Villa Manolya’da günlerce rehin tutulacaktır. Borçlar Halife Abdülmecit’in gönderdiği parayla ödenir, Padişah Şam’a götürülerek, orada toprağa verilir.