Evde çalışırken telefon çaldı.
0536 ile başlayan bir numara arıyor.
- Buyurun?
- Adınız M. Melih Aşık mı?
- Evet.
- Adresiniz şu şu mu?
- Evet, doğru.
- Ben X Bankası sigorta ve finans bölümünden arıyorum.
- Buyurun.
- Siz bankamızda sigorta yaptırmışsınız ancak hesap hareketsiz görünüyor. Uzatmayı düşünür müsünüz?
- Ben sigorta yaptırdığımı hatırlamıyorum.
- Banka sözleşmeleri çok küçük harflerden oluştuğu için gözden kaçıyor. Kart muamelesi sırasında size sigorta da yapmışlar.
- İyi peki şimdi ne yapayım?
- Birikmiş 989 lira paranız var. Onu geri alabilirsiniz ya da poliçenizi uzatırız. Hangisini tercih ederseniz?
- Hımm… Parayı geri alayım.
- Peki, şimdi size bir çağrı gelecek. Tek tek numaralara basarak şifrenizi girin. İşlem tamamlansın. Paranız derhal hesaba geçer.
- Banka benim şifremi biliyor, parayı hesabıma geçirsin, benim ayrıca şifreyi girmeme ne gerek var?
- Biz ayrı bir bölümüz, parayı hesabınıza geçirmek için şifreyi girmeniz gerekiyor… Hem sadece tuşlara basacaksınız, kimseye şifrenizi açıklamayacaksınız.
- Ben sizi 10 dakika sonra arayayım.
Dedim ve sözü edilen o bankanın müşteri temsilcisini aradım.
- Böyle böyle oldu diye anlatmaya başlarken müşteri temsilcisi sözümü kesti.
- Onlar dolandırıcıdır.
- Daha hikâyeyi dinlemediniz, dolandırıcı olduklarını nereden anladınız?
Müşteri temsilcisi tanıdık bir arkadaş. Güldü:
- Hiçbir banka müşterinin alacağını iade etmek için aramaz. Arayan belli ki dolandırıcı.
Ben de bu açık sözlülüğe gülerken sordum:
- Vatandaş kanıyor mu bu dolandırıcılara?
- Maalesef, alacağınız var deyince vatandaş çözülüyor, şifresini veriyor.
Görüldüğü gibi. Dolandırıcılar yeni bir yöntem bulmuş. Dikkatli olunuz.
Bu dolandırıcılar neden bir türlü yakalanamıyor diye soracak olursanız. Sanırız onu da ilgilisine sormalı. Yakalanmamaları için ne sebep var, anlamak zor.
GÜNCEL
Kasap et derdinde, koyun can derdinde dediği gibi.
Millet günlük yiyeceğine nasıl para yetiştireceğinin derdinde.
Kefen parası olarak ayırdığı üç beş kuruşun durduğu yerde erimesinin derdinde.
Siyaset tayfası ise başörtüsüne güvence, Türk’süz Anayasa, tarikatların eğitimi, anadilde eğitim gibi konuların peşinde.
Arada bir siyasi cinayetin tepkileri. Parti kapatma girişimi… Derken gündem bambaşka yerlere savruluyor.
Oysa Türkiye’nin şu sırada seçim sonrasında biriken sorunları nasıl çözeceğini konuşması gerekirdi.
Yeni fikirler, yeni çözümler, yeni planlar, programlar, politikalar gündemde olmalıydı.
Öyle zamanlardayız ki.
Durmak bile geri gitmek anlamına geliyor.
Biz sadece vakit öldürüyoruz.
Uykudan uyanmanın vakti geldi, geçiyor.
ALAMAN ANAYASASI
Anayasa’dan “Türk” sıfatını çıkaralım, adımızı “Türkiye vatandaşı” koyalım diyenlere kanmayınız.
Bu ülkenin adı bin yıldır Türkiye’dir, içinde yaşayanlara da hangi kökenden olursa olsun kapsayıcı bir ad olarak “Türk” denir.
Alman Anayasası’nın ilk maddesinin ikinci bendi şöyledir:
“Das deutsche Volk bekent sich darum zu unverletzlichen und veraeusserlichen Menschenrechten”
Yani:
“Alman halkı dokunulmaz ve devredilmez insan haklarıyla kendini tanımlar”
Yani Almanya halkı değil, Alman halkı.
Fransız Anayasası şöyle başlar:
“Le peuple français…”
Yani “Fransız halkı”.
O anayasalarda Almanya halkı, Fransa halkı yoktur. Alman ve Fransız vardır.
Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” gibi bir tanımla Türk sıfatının bir ırkı ifade etmediğini çok açık ortaya koymuştur. Anayasamızın başlangıç bölümüyle 5, 6, 7, 9, 42, 70, 72, 76, 80, 103, 104 ve 134. maddelerinde de açıkça “Türk milleti” kavramı kullanılmıştır. Biz ümmet idik, Cumhuriyet ile birlikte millet olduk. Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan 3. maddesinde “Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden” söz edilmektedir. Burada üst kimlik olarak Türk milletinin kastedildiğinden kuşku yoktur. “Türk” adından rahatsız olanlar aslında bu milletin tarih önündeki varlığından rahatsızdır. Açıkça söyleyemiyorlar ama dertleri budur.
SCOOTER
Ben Kadıköy ve Moda’yı biliyorum, diğer semtler de öyle olmalı.
Kaldırım zaten yok. Var olan kaldırımların da yarısı esnaf tarafından işgalde. Yarısı da gelişigüzel bırakılmış scooter’larla kapatılmış durumda. Adam scooter’dan iniyor, aracı kaldırıma fırlatıp gidiyor.
Belediyeler bu başına buyruk şirketlerle temasa geçebilir.
Şirketler adam görevlendirir. Bu adamlar semtte sürekli dolaşarak kaldırımları işgal eden scooter’ları kenara çekebilir.
Scooter şirketleri belli ki sırtlarını sağlam yere dayamışlar. Kimse onlara söz geçiremiyor. Belediyeler aciz. Hiç değilse şu kaldırımları temiz tutsunlar.
DEĞİŞİM
Kemal Kılıçdaroğlu son grup toplantısında şöyle bir söz sarf etti:
“Biz değiştik, biz halkın partisiyiz. Biz hangi yanlışları terk ettiysek, Saray artık tam odur.”
Bu sözlerden Cumhuriyet ve Atatürk’e bağlı CHP’liler mi daha çok alınmalı yoksa iktidar mı?
Biz tam karar vermedik!