Herkes bana
"Cumhurbaşkanlığı seçimini izlemek için Ankara'ya niçin gitmedin" diye soruyor. (Görüyorsunuz Ankara'ya gitsem olay oluyor, gitmesem yine olay oluyor...) Onlara şunu söylüyorum:
      - Sonucu aşağı yukarı biliyordum. Oylamadan bir gün önceki tahminim
Sezer'e 280 - 282 arası oy çıkacağı idi. Tek doğru tahmini yapan gazeteci (bütün tevazuumla söylüyorum) ben oldum. Dikkatli okurlarım satır aralarından sonucu zaten çekip almışlardı. O yüzden Ankara'ya gitmeye gerek görmedim. Zaten yakınlarımın düşüncesi de bu yöndeydi. (Bizim hanım:
"Yahu işin mi yok, bu soğukta oralara kadar gideceksin, televizyondan izler yazarsın" dedi mesela..) Gitmenin tek esprisi ATV, Kanal D, CNN Türk gibi kanalların TBMM bahçesine kurduğu standların etrafında dolanırken adam yokluğu çekilen bir anda mikrofona çağrılmak olabilirdi. Ancak o da garanti değildi. Buna karşılık perşembe akşamı arkadaşlar Hacıbaba'da toplanıp kafayı çekmeye karar vermişti.
Ahmet Necdet Sezer'in Türk müziği şarkıcısı olmayıp Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğunu zaten okura yeterince anlatmıştım.
Sezer'i daha fazla tanıtmama gerek yoktu.
Bülent Bey'in
"Sezer" adını son dakikada şapkadan tavşan çıkarır gibi çıkarması da aynı amaca yönelikti. Gazetecilik refleksim bu defa
Sezer'i tanıtmamaya dönüktü. Ankara'ya gitmeyiş sebeplerime eklenecek argümanlar kuşkusuz bunlarla da sınırlı değil... Tarihe uzaktan tanıklık etmenin hoş duygularını tatmak da zincire eklenebilir. Neticede önemli olan
Necdet Sezer'in ben orada olmasam da ilk turda 276'nın üzerinde oy almasıydı ve o amaç gerçekleşti...
(Bu tür yazılar yazan meslektaşlara bayıldığımdan bir deneme yapayım dedim. Hem de sütun dolsun. Ama beceremiyorum. Burada kesi - yorum)Sakalın azizliği
      Karısına iş toplantısı yüzünden geç geleceğini söyleyip soluğu sevgilisinin evinde almış adam... Sohbet çabucak koyulmuş... Ve nihayet adamın sakalına gelmiş:
     Â
- N'olur sakalını kessen Michael?..      - Kesemem hayatım, karım sakalı çok seviyor.
     Â
- Ama yüzünü gölgeliyor... N'olur kes!      - Karıma nasıl izah ederim hayatım? Çok kızar...
     Â
- Beni hiç sevmiyorsun, sevsen keserdin!      Keserdin, kesmezdin, derken... Israra dayanamamış adam, banyoya geçip jileti vurmuş sakalına...
      Kendi evine geceyarısından sonra dönmüş... Karısı kimbilir kaçıncı uykuda... Usulca yatağa girmiş.. Yataktaki kıpırtıyı farkeden kadın, baygın vaziyette dönüp sarılmış kocasına... Bir eliyle yüzünü okşarken mırıldanmış:
     Â
- Bu saatte gelmemen gerekirdi Tony,
az sonra kocam gelir...
Uşşak makamı
      Uşaklılar devletten bir
"ÅŸ" harfi daha istiyormuÅŸ...
"Hizmetçi" anlamı taşıyan
"Uşak"ı bir
"ÅŸ" ilavesiyle
"Uşşak"a çevirmek isterlermiş... Çağdaş Kırşehir gazetesi,
"Bir 'z'
veya 'ÄŸ'
verilebilir. Ama 'ÅŸ'
asla!" diye şaka yollu takılıp ekliyor:
"Uşşak, ozanlar diyarı
demektir. Ozanlar diyarı da Kırşehir.. Ünvanımızı vermeyiz..."
Kanuni’nin yaşgünü
     Â
Kanuni Sultan Süleyman'ın doğumunun 505. yıldönümü 27 Nisan'da tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC'de değil ama.. Trabzon'da kutlandı. Çünkü
Kanuni Trabzon doğumlu... Babası
Yavuz Selim'in sancakbeyliği sırasında burada doğmuş, 14 yaşına kadar burada yaşamış...
      Bu çerçevede yapılan etkinlikleri öğrenmek amacıyla Trabzon merkezli
Muhteşem Süleyman Vakfı'nı arayan arkadaşımız
Aydın Arıcıoğlu, vakıf yöneticisi
Ayşen Akyazıcı'dan ilginç bilgiler aldı:
     Â
- Kanuni'nin doÄŸumu Trabzon'da ne zamandır kutlanıyor?     Â- Son 4 - 5 yıldır.. Onun da ilginç bir hikayesi var: 1995'te Trabzon Valisi
Alaaddin Yüksel, Demirel yönetimindeki heyetle birlikte Macaristan'a gidiyor. Kanuni'nin doğumunun 500. yılını ve Zigetvar Kuşatması'nı kutlayan Macarlar, o ara bizim Valimize "500. yıl dolayısıyla Kanuni'nin doğduğu Trabzon'da neler yapıldığını" soruyorlar. Cevap yok tabii! Çünkü Valimiz de orada öğreniyor. Döner dönmez de şu an bizim yönetiminde olduğumuz vakfı kuruyor...
     Â- Peki siz neler yaptınız?
     Â- Bir
"Kanuni Müzesi" kurmak için çalışmaya başladık. Ortahisar'da bu amaçla düzenlenebilecek eski Türk evleri var. İçlerinden birini müze yapmak için 5 yıldır uğraşıyoruz; henüz başaramadık. Kültür Bakanlığı, zamanında bu evleri
"kültür amaçlı kullanım" için belediyeye tahsis etmiş. Ama Fazilet Partili belediye, tahsis amacının dışına çıkıp evleri yandaş kuruluşlara vermiş. Onlar da
"idare binası" yapmışlar. Bizim
"Kanuni Müzesi" yapmayı düşündüğümüz ev
"Yavuz Selim Vakfı" adını taşımasına rağmen
Yavuz'la uzak yakın ilgisi olmayan bir yandaş vakfın yönetim merkezi durumunda.. Bu vakıf ve belediye nezdindeki tüm girişimlerimiz sonuçsuz kaldı. Her fırsatta Osmanlı'ya atıfta bulunmalarına rağmen
"Kanuni Müzesi" girişimimize köstek oldular...
     Â
Ayşen Hanım
"Trabzon'da herşey haber!" deyip bir küçük not daha düşüyor:
      - Rum banker
Kostaki'nin muhteşem bir köşkü vardır kent merkezinde..
"Trabzon Müzesi" olarak tasarlanan saray yavrusu bu binada 10 yıl önce restorasyon çalışmalarına başlandı. Kültür Bakanlığı, kentin yüz akı olacak bu müze için milyarlar harcadı ve çalışmalar 2 yıl önce tamamlandı. Biliyor musunuz, bu müze 2 yıldır
"Bekçi kadrosu yok!" diye açılamıyor!..
      ***
      F.Bahçe denizin bittiği yerde Denizli’yle anlaşmış!
     Â
Cihan Demirci      ***
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr