Meclis kulisi... Bir kısmı eski, bir kısmı yeni parlamenter, diğerleri gazeteci 8 - 10 kişilik bir grup sohbet ediyor... Laf lafı açıyor, laf askerlik anılarına geliyor. Sözü eski ANAP milletvekili
Hayrettin Uzun alıyor, anlatmaya başlıyor.
     Â
"Çanakkale'de kısa dönem askerlik yapıyoruz... Tabii yaptığımıza askerlik denirse... Gündüzleri ya denize giriyor ya balık avlıyor, akşam oldu mu soluğu meyhanede alıyoruz. Kısa dönem askerlik yaptığımız için ne kılığımız kılık ne kıyafetimiz kıyafet... Üzerimizdekiler resmen dökülüyor... Bir akşam Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden sınıf arkadaşım olan Vecdi Seviğ'
le yine kışladan kaçmışız, meyhanede kafaları çekiyoruz. Benim kıyafet yine de birşeye benziyor ama Vecdi'
ninki tam komedi... Altı kaval, üstü şişhane birşey... Üzerindeki kıyafetin asker kıyafeti olduğunu andıran tek şey, şapkasındaki subay kokartı... Neyse, tam kafaları bulmuşuz, bizim gibi kafayı bulmuş bir sivil vatandaş yan masadan ayağa kalktı, sallana sallana yanımıza geldi.
     Â- Kusura bakmayın anlayamadım,
dedi, acaba siz ne askerisiniz?
     Â
Bizim Vecdi
de sallana sallana ayağa kalktı, sağı solu şöyle bir kolaçan ettikten sonra adamın kulağına eğildi, aynen şu yanıtı verdi:
      - Aman aramızda kalsın, biz düşman askeriyiz!
Kekeme indirimi...
      Ankaralı genç meslektaşımız
Özlem Çinici geçenlerde, Başbakanlıkta bir bürokrat ile sohbet ediyordu. Laf dönüp dolaşıp telefona geldiğinde bürokrat, arkadaşımız
Çinici'ye;
     Â
- Bilmem biliyor musun Özlem
Hanım, dedi,
İngiltere Telekom'u İngiliz kekemelerin telefon faturalarına yüzde 60 tenzilat uyguluyor. Şu insana saygıya, şu çağdaş anlayışa bakar mısın? Keşke birileri akıl etse de aynı uygulamayı bizim kekemelere de yapsa...
      Başbakanlık bürokratı, cümlesini bitirir bitirmez hata yaptığını anlamış olacak ki, önerisini şöyle geri aldı:
     Â- Yok, yok, sakın ola ki bizde böyle birÅŸey yapılmasın, yoksa tenzilatlı tarifeden yararlanacağız diye herkes hemen hastanelere koÅŸar, kekeme raporu alır. Üç kuruÅŸ kar için bir süre sonra bütün toplum kekeme olur çıkar...
Vilayet duvarı
      İçişleri Bakanı
Sadettin Tantan, valilere özel genelgeyle
"halktan kopuk görüntüler verilmemesini, gösterişten kaçınılmasını, kırmızı ışıkta durulmasını" isteyedursun...
Çağdaş Kırşehir gazetesi kent merkezinden durumu bildiriyor:
      ...Hükümet Konağı'nın ana caddeye bakan ön kısmı duvarla örülerek sadece Vali Bey'in girişine tahsis edildi. Mahalle aralarından dolaşarak binanın arka tarafına geçip oradan giriş yapabilen halk, durumdan çok şikayetçi... Ana kapısı halka kapanan 5 katlı binanın asansöründen sadece Vali Bey yararlanıyor. Vatandaşın vergi denetmenleriyle görüşmesi var diyelim.. 1'inci katta bulunan ilgili odaya gidebilmek için sokak aralarından arkaya geçiyor, oradan giriş yapıp iki kat yukarı çıkıyor, sonra üç kat aşağı iniyor... Durumdan çok yakınan vatandaşlar, Konak girişine örülen duvarın devleti halktan kopardığını söylüyorlar...
      ***
      Herkes kalbinin iyiliğinden bahseder, ama kimse akıl ve zekasıyla övünmeye cesaret edemez.
      ***
Mehmet Scholl...
      Gazete, anlaşılan çok kızmış ki, manşetten soruyor:
     Â
"Bu ne biçim Türk?.."      ÂTürklüğü sorgulanan, Bayern Münih ve Almanya Milli Takımı'nın yıldız futbolcusu
Mehmet Scholl...
     ÂNeymiÅŸ suçu?.. Efendim, son Almanya - Türkiye maçından söz ederken,
"O kadar Türk'e bilet verilmesi hataydı" demiş...
      Şöhret olduğu günden bu yana, bu delikanlıyla aramızda müthiş bir inatlaşma var... Biz kendisine, ısrarla ve inatla,
"Mehmet, sen Türk'sün!" deriz, o da aynı ısrar ve inatla,
"Hayır, ben Türk değilim, Alman'ım!" diye yanıt verir.
     Â
Mehmet'in üzerinde onu bebekken terkeden Türk babasının 3 - 4 dakikalık emeği dışında bir emeğimiz yok. Ne eğitimiyle ilgilenmişiz, ne sağlığıyla, ne sporcu olup olmamasıyla... Onu okutan, büyüten, bugünkü noktaya getiren Alman annesi ve Alman toplumu; bugün köylü kurnazlığıyla sahiplenmeye çalışan ise biz Türkler... Neden bu engin çaba? Çünkü
Mehmet iyi futbolcu... Ne var ki
Mehmet bütün çabalarımıza rağmen Türk olmayı kabul etmiyor... Biz de onu paça kasnak zayıf tarafından yakalamaya çalışıyoruz... O yüzden gazetelerimiz (yeni moda deyimle) duygu yapıyor:
     Â
- Bu ne biçim Türk?      Mehmet sonunda bir vicdan çatışmasına girecek:
     Â
- Hakikaten ben ne biçim Türk'üm? diyerek aslına dönmeye karar verecek, bavullarını toplayıp Türkiye'de bir takıma kapağı atacak. Diye bekliyoruz.
Mehmet ise muhtemelen yakında isyan edecek, adını değiştirip
Hans koyacak, hem o rahat edecek hem biz...
      Çocuk nereden bilsin bizim sıkışınca insanları Türklüğünden yakaladığımızı?
      Mesela bir tarihte Bingöl'de halk Hükümet konağını basmıştı. Hürriyet başlık attı:
     Â
- Bunlar ne biçim Türk...     ÂGerçi onlar Kürt'tü.. Ama bu sorgudan çok etkilendiler.
Mehmet ise oralı değil. Çünkü Türkiye'nin keyfini hiç yaşamadı, tatmadı.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr