Ömer Özcan yeni çıkan "Türk Edebiyatında Hiciv ve Mizah" adlı kitabında dünden bugüne mizah birikimimizden örnekler veriyor. İşte 1642 - 1712 yılları arasında yaşamış Nâbî’den (bugün de yaşayan) satırlar...
Vermezdi kimse kimseye nân minnet olmasa,
Bir maslahat görünmez idi rüşvet olmasa.
Yok bî - garaz muamele ehli zamanede,
Kimse ibadet etmez idi cennet olmasa.
Tahsîl - i ilmin üstüne tercih eder mi nâs,
Tahsîl - i mâl vâsıta - yı rif’at olmasa.
Etmez zuhûr - ı arsada bir kimseden Kerem, Zımmında kasd - ı dâiye - i şöhret olmasa.
Bakmazdı kimse âyîne - i sâfa Nâbîyâ
Hodbînlik alâkasına âlet olmasa.
Türkçesi...
Minnet olmasa kimse kimseye ekmek vermezdi/ Rüşvet olmasa hiçbir iş görülmezdi/
Şu dünyada insanlar amaçsız iş yapmıyor / Cennet olmasa kimse ibadet etmezdi/
Mal edinme yükselme için araç olmasa / Herkes bilim yerine onu yeğler miydi?/
İçinde ün yapma amaç olmasaydı / Bağış için ortalıkta hiç kimse görünmezdi/
Ey Nâbî, bencillik ilişkisi için araç olmasa/ Tertemiz aynaya kim bakardı?
Size hiçbir zaman gururla kütüphanesini gezdiren bir kadın göremezsiniz
Küçük çocuk Tanrı’dan 100 dolar dilemiş... Bakmış ses seda çıkmıyor bir mektup yazmaya karar vermiş. Mektubu kimin aracılığıyla göndersin? Düşünmüş taşınmış sonunda Bush’a yollamış. Bush mektubu açmış... Çok duygulanmış... Sekreterini çağırmış:
- İçine 5 dolar koyup yollayın çocuğa, demiş,...
Çocuk mektubu alınca çok sevinmiş. Tanrı’ya bir teşekkür mektubu yazmış:
- Sevgili Tanrım... 100 dolarımı gönderdiğin için çok teşekkür ederim. Washington kanalıyla gönderdiğin için tabii ki Beyaz Saray’daki o haydut takımı 95 dolarını cebe atmıştır... Olsun yine de teşekkür ederim...
Başkan Bush Türkiye üzerinden asker sevkiyatına ilişkin tezkerenin bir an önce Meclis’ten geçirilmesini istemiş.
Şimdi de Beyaz Saray dolaylarından bir ezgi: "Gel tezkere... Gel tezkere..."
Köyün ağası marabaları huzuruna kabul ederse büyük bir şeyler isteyecek demektir. Nitekim öyle olmuş... Başkan Bush huzuruna kabul ettiği bakanlar, Ali Babacan ve Yaşar Yakış beylere talimat üslubunda:
- ABD askerine izin tezkeresi 18 Şubat’ta TBMM’de ele alınsın, demiş...
Yaşar Bey bu isteğe karşılık "Türkiye’nin zararının karşılanmasından" dem vuracak olmuş. Hatta daha etkili olabilmek için:
- İzmir’deki milli maçta seyirci savaşa hayır diye bağırdı, demiş, atın bir şeyler ortaya da halkı susturalım...
Yine cevap yok. Koca Başkan marabanın küçük dertleriyle mi uğraşacak!
***
Hem ABD hem Türkiye sıkıştı.
Çünkü dünya kamuoyu, barış çabalarının sürmesini isteyen Fransa, Almanya, Rusya ve Çin’in arkasına geçti.
Güvenlik Konseyi’nin savaş kararı çıkartması hemen hemen imkânsız görünüyor.
ABD ise her pahasına saldırmakta kararlı... Peki BM kararı olmadan nasıl saldıracak?
İpucunu geçenlerde bir Amerikalı yazar veriyordu:
- Amerika Tonkin Körfezi olayında olduğu gibi... Kuvvet yığınağını tamamlayınca kendi kendisine bir komplo düzenleyebilir. Irak kuvvetleri saldırdı bahanesiyle savaşı başlatabilir...
Türkiye ABD askerlerinin Türkiye’ye indirilmesine onay verdiği takdirde kendini bir anda bu haksız ve hukuksuz savaşın göbeğinde bulacaktır.
Türkiye ABD’nin isteğini yerine getiremez.
Anayasa’nın 92’nci maddesi uluslararası yasallık olmadan Türkiye’nin bir yabancı ülkenin askerini kabul edemeyeceğini söylüyor.
Bu durumda hükümetin tezkereyi TBMM’ye göndermesi anlamsız olduğu gibi...
Meclis de eğer önüne gelirse tezkereyi reddetmek zorunda...
Hükümet ve TBMM, Anayasa’ya aykırı karar vererek, halka ve insanlığa ihanet edemez. Etmemeli...
Yeni bir köprü zammından söz edilirken...
Eşref’in satırlarını göndermiş okurumuz:
"Ahali köprüden on para vermezse geçirmezler,
Ne feyz ‘bolluk’ ummaktayız böyle dilenci hükümetten"