Eşsiz bir mizahçıydı
Metin Çakmak... Ve unutamayacağımız bir dost... O'nu ölümünün 6'ncı yılında sevgi ve saygıyla anarken... Tam 10 yıl önce Kasım ayında yazdığı kısa fıkralardan bir demeti beğeninize sunuyoruz...
      ***
      "Yarı başkanlık" sistemi gündemdeymiş...
      Tam bize göre...
      Yarı demokrasi, yarı başbakan, yarı devletçi, yarı aç, yarı tok ve yarı cahillerin yanında...
      ***
      E - 5 karayoluna özel radyo şebekesi kurulacakmış...
      İniltiden başka ses duyulmayan radyoyu kim dinleyecek ki?
      ***
      Özal, ANAP'lılardan tasarruf istemiş...
      Ele verir talkını...
      Ve uyutur halkını...
      ***
      Baker, Özal'a, "Irak'a cephe aç" diyecekmiş... Der...
      Baker'e karı boşamak kolay...
      ***
      Özal İran'ın nabzını yoklayacakmış...
      Onlar da onun tansiyonuna baksalar bari...
      ***
      Öğretmenler Günü'nde hutbe okunacakmış...
      Hazır abdestliyken "eğitimin ruhuna fatiha" da okuyuversinler...
      ***
      Apo, turistik tesisleri vuracakmış...
      Sanmam...
      Mafyayı karşısına almaz...
      ***
      Uyuşturucu kontrolünde Türkiye örnek gösterilmiş... Evet...
      Bizim gibi "kontrollü uyuşturulmuş" toplum zor bulunur
Tarihten yaprak
      Dokuz yıl önceye ait bir gazete kupürü:
     Â
"Türkiye'nin en uzun hapis yatan siyasi mahkumu tahliye oldu..."      Kim mi bu?..
     Â
Aydın Çubukçu...      1971 yılında Denizli Ziraat Bankası'na ait para taşıyan bir aracın soyulması olayına katılmış... 4 milyon liralık soygunda silah kullanılmamış, araç şoförü ve koruma görevlileri narkozla uyutulmuş...
      Sol örgüt üyesi
Çubukçu, bir yıl sonra yakalanıyor... TCK 146'ncı maddeden yargılanıp idama mahkum oluyor. Sonra aftan yararlanıyor. 19 yıl hapisten sonra nihayet 1991'de tahliye oluyor...
      Evet.. Zırhlı aracı durdurup içinden 4 milyon lira aldı diye adamı 19 yıl hapis yatırmışlar. Günümüzde ise uygulama malum... Al bankayı, boşalt kasayı... Biraz küfür ettikten sonra millet unutur, sen de keyfinle yaşarsın ömür boyu.
THY skandalı....
      Türk Hava Yolları'nın 2 Kasım günü İstanbul'dan Frankfurt'a hareket edecek 15:20 uçağında yerimizi almak üzere alandayız... Saat 15:00 sularında uçağımızın kalkacağı 218 numaralı kapıya gidiyoruz. Işıklı tabela "30 dakika rötar" gösteriyor. Oturup bekliyoruz. Rötarlar birbirini izliyor. Sonunda uçağın kalkışının 17:00'ye alındığı bildiriliyor. O arada kapı değişiyor. Yolcular cümbür cemaat 206 numaralı kapıya akın ediyor.
      İstanbul - Frankfurt arası genelde 2 saat 15 dakika sürüyor.
      Biz kalkış saatinden 2 saat 15 dakika sonra hala İstanbul'dayız...
      Uçak yarım saat hareket kuyruğunda bekledikten sonra... 18.00 sularında havalanıyor. Hostes ve pilotların anonslarında yarım ağız bir özür dileme var. Ancak sebep bildirme yok.
      Yanımızdaki Alman yolcu olup bitene isyan ederken diyor ki:
     Â
- Ciddi havayolu şirketleri böyle iki saati aşan gecikmelerde yolcularına nezaketen bir bardak meyve suyu, birer sandviç dağıtır. Gecikme sebebinin ayrıntılı bir açıklamasını yapar. Hatta onlara ücretsiz telefon imkanı da sağlar. Ki, bekleyen yakınları merak etmesin.      Bizimkiler hiç mi hiç oralı değil.
      Franfurt'a tam 2,5 saat gecikmeyle varıyoruz.
      Transit yolcuları uçaklarını kaçırıyor.
      Yolcu bekleyenler ayakta ağaç oluyor.
      Dönüşümüz pazar akşamı Frankfurt'tan 18:25 uçağı ile.
      Bu defa kalkıştaki rötarımız iki saat...
      Kaptan Yeşilköy'e 23:04'de ineceğimizi bildiriyor.
      Alçalıyoruz. 2 saatlik gecikmeye rağmen yolcularda birkaç dakika sonra yurda kavuşacak olmanın sevinci var. Derken kaptan bir anons daha yapıyor:
     Â
- Kuleden yarım saat havada beklememiz istendi...      Hostesimize soruyoruz:
      - Şu mahut direniş yüzünden mi?
     Â
- Herhalde ondan, diyor...
      Havada birkaç tur attıktan sonra iniyoruz. Bu defa yerdeki uzun yolculuğumuz başlıyor. Körüklü kapılar boş dururken uçağımız meydanın taa öte tarafına parkediliyor. Uçaktan inişimiz 24:00'ü buluyor.
      Birileri belli ki THY'yi batırmak için kolları sıvamış. Ve başarılı oluyor.
     Â
Sorup duruluyor: Gore mu, Bush mu?...     Â
Sen kucakta oturduktan sonra ne farkeder ki?..     Â
Cihan DEMÄ°RCÄ°Â Â Â Â Â Â
Salı pazarı
      Kadıköy'de yıllardır her salı günü aynı dert yaşanır. Kuşdili çayırına kurulan pazar yüzünden bütün trafik altüst olur... Kadıköy'den İstanbul'a geçecek araçlar trafik kördüğümüne takılır. Pazarı dolaşanlar ezilme tehlikesi atlatır. Yağmurda, çamurda, güneşte büyük eziyetler yaşanır.
      Sorun istenirse bir günde çözülür. Salı günlerine mahsus olmak üzere Fener Stadı'nın arkasından E 5'e bağlanan bir yol açılabilir. Pekala bir başka düzenleme yapılabilir.
      Ne var ki her salı on binlerce kişinin çektiği eziyet kimsenin umurunda değildir... Ne Anakent'in, ne Kadıköy Belediyesi'nin...
      Tıpkı ilçenin her yanını sarmış pejmürdelik, ilgisizlik, estetiksizlik gibi...
Fazilet
      Fazilet Partisi'nin İzmir İl örgütünün düzenlediği Cumhuriyet ve Demokrasi Şöleni'nde "Atatürk" hiç anılmamış.
      Onlar da biliyor adını ağızlarına alırlarsa çarpılacaklarını...
     Â
İzzet ÖzdamarYazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr