Bir bürokrat dostumuz "Tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasına ilişkin" yönetmeliğin değiştirilmesi için hazırlık yapıldığını, bu değişiklikle 1'inci sınıf tarım arazilerine tarım makinaları üreten fabrikalar kurulmasına olanak sağlanacağını fısıldamıştı bize. Bir de kuşkusunu dile getirmişti:
     Â- Bu deÄŸiÅŸiklik Uzel Holding'in hatırı için yapılıyor. Uzel Holding Düzce'deki arazisinde böyle bir fabrika kuracak, ama tarım aracı deÄŸil Mersedes marka otomobil üretecek...
      Bu konuda Uzel Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Bedirhan Çelik dün bir açıklama yaptı. Çıkacak denilen yönetmeliğin birkaç gün önce çıktığını böylece Düzce'de kurmak istedikleri fabrikaya izin verildiğini söyledi. Ardından dedi ki:
     Â- Ancak bizim Mersedes'le bir ilgimiz yok. Otomobil üretmek gibi bir projemiz de yok. Orada kuracağımız fabrikada Massey Ferguson traktörleri ve tarım için ekipman üreteceÄŸiz.
      Bedirhan Çelik tarım arazilerinin bir bölümünün sanayie açılmasında sakınca olmadığını, tarımda çalışan nüfusun sanayie nakli için bunun gerekli olduğunu, ayrıca iç göçün önlenmesinin de ancak böyle mümkün olacağını ekledi.
      Tarım arazilerinin ne amaçla olursa olsun sanayie açılması tartışılması gerekli bir konu... Ne var ki kısır siyasi lafazanlıklar yüzünden bir türlü sıra bu tür özlü konuların tartışılmasına gelmiyor.
      Ressam Reyyan Somuncuoğlu, iki yıllık bir çalışmanın ürünü olan "OttoWoman" başlıklı sergisini Aya İrini'de açtı. Serginin odağında Osmanlı haremine cariye olarak katılıp zaman içinde "Valide Sultan"lığa yükselen dört yabancı kadın yer alıyor: Hürrem Sultan (Kanuni'nin karısı - Rus ortodoks), Kösem Sultan (1'inci Ahmet'in karısı - Rum ortodoks), Safiye Sultan (3'üncü Murat'ın karısı - İtalyan) ve Nakşıdil Sultan (1'inci Abdülhamid'in karısı - Fransız Katoliği)
      Dört Valide Sultan'ın yanında "sıradan" cariyelerin de portrelerini yapmış Somuncuoğlu... Malum... şeriat resim yapmayı yasakladığı için o günlere dair "gözle görünür" hiçbir iz yok ortada.. O yüzden Somuncuoğlu tuval üzerinde tamamen "düş gücüyle" çalışmış... Ama ilkin tarihçi Cemal Kutay'a danışmış... Bu kadınlar kimdir, belirgin karakter özellikleri, saray içinde etkinlikleri, güçleri nedir?.. Tüm bunları Kutay'dan öğrenmiş... Hürrem, Kösem ve Safiye Sultanların muhteris kişiliklerini.. Yanısıra... Nakşıdil Sultan'ın diğerlerinden çok farklı olarak zekasını "olumlu" yönde kullanışını, yenilikçiliğini, kibar ve huzurlu yapısını hep Kutay'dan öğrenmiş... Tuval önüne geçtiğinde bu bilgilerin ışığında "düş" kurmuş... Dört Valide Sultan içinde en çok Nakşıdil'i kendine yakın bulduğunu söylüyor Somuncuoğlu:
      - Osmanlıya Batı kültürünü getirdiği için en çok onu sevdim. Osmanlı sini üzerinde yemek yerken Nakşıdil, masa ve çatal - bıçak kültürünü getirmiş. Ud ve tamburun yanına piyano ve kemanı getirmiş. Biliyorsunuz, oğlu 2'inci Mahmut, Osmanlı'da Batı'ya yönelişin önderi... Tanzimatı da torunu Abdülmecid getirdi.
      Aile çaresiz... Çocukları İstanbul'da Yıldız Teknik Üniversitesi'ni kazanmış. Kendileri Çorum'da oturuyor. Çocuğu getirip okula kaydetmişler. Ancak kalacak yeri yok. Kredi ve Yurtlar Kurumu'na başvurmuşlar. Yedek listesinde 5500'üncü sırada yer bulmuşlar. Umutları yok. Tarikat ve cemaat yurtlarında ise yer bulunuyormuş. Hatta onlar kendilerine başvurulmadan çocuğu yurtlarına davet etmişler:
     Â- Onlar devletten daha iyi çalışıyor, diye yakındı baba...
      Yıldız Teknik Üniversitesi'nin verdiği broşürü gösterdiler.
      Orada öğrencilere civar semtlerdeki emlakçıları dolaşmaları, öğrenciye daire veya oda kiralayan konut sahiplerini emlakçı aracılığıyla bulmaları öneriliyor. Taşradan gelmiş bir öğrenci... Emlakçı emlakçı dolaşarak oda arayacak. Bir tane de değil. Herhalde bu durumda yüzlerce öğrenci var.
      Acaba diyoruz... Avrupa'da olduğu gibi... Üniversite bir büro kursa... Üniversite öğrencilerine oda veya daire kiralamak isteyen aileler doğrudan buraya başvursa... Öğrenciler bu büro aracılığıyla oda ve daire seçse. Çok daha kolay ve uygar bir yöntem olmaz mı?..
      Tabii yalnızca Yıldız Teknik Üniversitesi'ni değil.. Diğer üniversiteleri kazanan öğrenciler de aynı sorunu yaşıyor. Aynı yolu diğer üniversiteler de izleyebilir. Böyle bir büronun oluşturulması hiç de zor olmaz.
      Acaba sayın rektörler bu öneriyle ilgilenirler mi?
      Yaşanan ekonomik krizin ne kadarı bizim... Ne kadarı Rusya'dan ithal?.. Kimse bilmiyor. Birkaç hafta önce kimi gazeteler piyasaya olumlu hava pompalarken ciddi bir iktisat adamının; Öztin Akgüç'ün Cumhuriyet'teki yazısı ilgimizi çekmişti. O günlerde pembe haberler arasında gözden kaçan 5 Temmuz 1998 tarihli gazetedeki bu yazıdan bir bölümü aktaralım:
     Â"...Türkiye'de 1994 bunalımından sonra, sık sık bunalıma girme tahmini yapılmıştır. KiÅŸisel olarak bunalım beklentilerine katılmamış olmakla beraber, son günlerdeki geliÅŸmelere bakarak bunalım tehlikesinin ciddi olarak dikkate alınması gerektiÄŸini düşünüyorum. Bir ülkede dış ticaret açığı büyüyorsa, bankaların açık pozisyonları yüksek düzeylere ulaÅŸmışsa, cari iÅŸlemler açığında kabarma sürüyorsa, ülke kısa süreli borçlanıyorsa, borç faiz ödemeleri vergi gelirinin yüzde 80'ini aÅŸmışsa, ciddi bunalım tehlikesi baÅŸlamış demektir. Hükümete yakın bazı çıkar odaklarının ekonomide iyimserlik havası yaratmaya çalışmaları, ekonomik gerçekleri deÄŸiÅŸtirmez. Dikkat edilirse Türkiye 1994 yılında da ekonomide baÅŸarı saÄŸlanıyor mesajı verile verile bunalıma yuvarlanmıştı..."
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr